Yeni ve dikkatli olmamız gereken bir sürece başlamak üzereyiz! Belki de bugüne kadar hiç tanışmadığımız, sadece uzaktan etkilendiğimiz Coronavirüsü ile bu kez tanışanlarımız, hatta bu yüzden canından olanlar da çıkacak.
Ne var ki ekonominin çarklarını bugünkü gibi sanal alemlerde değil, gerçek anlamda döndürtebilmek için dışa açılmak zorundayız.
Başka çaremiz yok!
Bekaret zincirlerine güvenerek daha ne kadar zaman yaşayabiliriz.
Hep yazdım, kontrollü yaşamı gerçekleştirebilmeye odaklanmalıyız!
Bugünkü gibi yüz maskeleri ile çenelerimizi kapatarak, sözde sosyal mesafeleri koruyarak, göstermelik hallerle değil, Corona olayını kabullenerek ama onu kendimizden uzak tutmanın yollarını hayata geçirerek yaşamayı öğrenmek durumundayız!
Temmuz ayı ile birlikte başta Türkiye ve Güney Kıbrıs olmak üzere dışa açılma girişimleri başlatılacak.
Bu ülkelerde bilhassa Türkiye’de Coronavirüs can almaya devam ediyor. Bütün bunlara rağmen nasıl olacak bu iş?
Gereken önlemler alınmadığı takdirde bir iki vakadan sonra kapıların yeniden kapatılması gündeme gelmeyecek mi?
“Ben demedim mi” çığlıkları göklere yükselmeyecek mi? Normalizasyon çabaları başlamadan bitmeyecek mi?
Önemli olan kalıcı bir ortam yaratmak değil mi? Bizim bir pandemi hastanemiz bile yok!
İçine konacak donanımlarımız yok!
Allah göstermesin, vakaların artması halinde ne olacak?
Coronavirüs nedeni ile aylardır kapalı duran meclis bu kez yaz tatiline sokuluyor. Allah aşkına vekillerimiz çok mu yorgun düştü? Böylesine kritik bir sürece girerken tatile gitmek! Size de tuhaf gelmedi mi?
Siyasetçiye duyulan güven duygusunun yerlerde sürünmesine neden arıyorlar. Al sana neden!
Kapılar açılsın, birbirlerinden ayrı düşmüş aileler yeniden birlikte olsun. Kapalı oteller açılsın, üniversiteler yeniden eğitime başlasın, bundan güzel ne olabilir? Ancak bütün bunların kalıcı olabilmesi için insanların sağlıklarıyla oynamadan, tehlikelere sokulmadan yapılması şart.
Biliyorsunuz, hazirandan itibaren ekonomi bir bütün olarak düşünülmeden birçok iş yerinin açılmasına izin verildi. Verildi ama siftah yapmadan gün geçiren, kısa zamanda iflas etme noktasına gelen bu yüzden satılığa çıkan iş yerleri kan ağlıyor.
Vatandaşın satın alma gücü yerlerde sürünüyor.
Devletin yapay destekleri ile kısacası, taşıma su ile değirmen döndürülemeyeceğine göre. Vatandaş “açlıktan ölmektense Corona tehlikesi ile yüzleşelim ne çıkar. Bu durumda ölme oranımız %3 kadar” diyor. Türkiye başta olmak üzere dış ülkelerden gelen öğrenci ile ayakta durabilen iş yerleri çoğunlukta. Otellere temin ettikleri gıda ve malzemelerle çarkını döndüren esnaf, iş yeri sahibi normalizasyona dönülmediği takdirde zor durumda.
Bütün bunları dikkate alarak, ah vah ederek kaygı belirtmek yerine, süratle oluşacak şartları göz önünde bulundurarak alınması gereken önlemleri hemen yerine getirmek zorundayız.
Ne siesta zamanıdır, ne de “sin de gülle geçsin” mevsimidir. Temmuzla birlikte yaşanacaklar siyasetçi için bir sınav mahiyetindedir.
Sınav gibi!
Paylaş