Müneccim değilim, bir şeyler biliyor olmamdan da değil ama ufukta üçlü bir koalisyonun varlığını hissetmekteyim!
Yok eğer “çok naz aşık usandırır” baş gösterirse ortaya çıkacak ortaklık 27’de de kalabilir!
Seçim arifesinde Başbakan Sucuoğlu’nun açıkladığı % 37.26’lık hayat pahalılığı öyle anlaşılıyor ki esnaf ve tüccar tarafından yanlış algılandı.
Asgari ücretin artırılması yanında devletten maaş çekenlerin ödenmesiyle birlikte raflarda iştahı kabaran etiketler sanki de şaha kalktı!
Sanki de verilen hayat pahalılığı yeni zamları karşılamak amacıyla yapıldı ama bu işin sonunun pek de iyiye gitmeyeceği kesin!
Şu günlerde dövizde kıpırdama yok ama raflardaki etiketler yükseldikçe, yükseliyor.
Devlet bir yolunu bulup verecek belki ama zamlar durmak bilmeyecek, sonuçta iki ekmek alabilmek için torba ile para gerekecek!
Trafikte kurallara uymayanlara verilen cezaların artırılmasını anlarım da, tüp gazla başlayan ve ufukta elektriğe, suya, emlak ve diğer vergilere yüklüce zamların yapılacağı söylenen zam uygulamaları gerçekleştiği takdirde verilen hayat pahalılığını verilmedi olarak düşünebilirsiniz.
Bu da ülkede huzursuzluğun, ekonomik çöküntünün devam edeceği anlamına gelmiyor mu?
Devletin gelire ihtiyacı olduğu bilinen bir gerçek ama çare dolaylı vergilerle, bilhassa dar gelirli vatandaşın boğazına yapışmakla bu iş çözüme ulaşmıyor!
Öncelikle asgari ücretin kişi başına değil amacına uygun şekilde uygulanması, yani dört kişilik ailenin baz alınarak gerçek anlamda uygulanması şart.
Mekan, dükkan kirası ödemeden, bir musluk değiştirmenin 250-300 TL, bir hidrofor değiştirmenin 500 TL uygulandığı bir ülkede, eve temizliğe gelen kadının 300 TL’den kapı araladığı, hastanelerde bakıcı mafyasının kol gezdiği, tek bakıcının gecede iki hastayı idare ederek servet yaptığı, bunları yaparken de devlete bir kuruş vergi ödenmediğini artık görmezden gelme zamanı geçmiştir.
Ülkede vergi tahsilinde adaletsizlik kimlere yapılıyor bilir misiniz?
Küçük esnafa ve zanaatkara yapılıyor. Dükkan kirası mı ödesin, pandemi illeti ile boğuşurken yanında çalıştırdığı bir iki bile olsa işçinin haftalığını mı ödesin, yoksa evine ekmek götürmenin gailesini mi çeksin?
Gelelim verginin gerçek konusu olan kesime!
Adam lüks villada yaşar, havuzlu yazlığı vardır, kendi ve hanımı hatta çocukları en pahalısından arabaları sürer, haftanın üç dört günü en pahalı lokantalarda yer, içer sonra da asgari ücretten vergi beyan eder!
Çok eskilerden başlayan tarihlerden itibaren ABD gibi büyük ülkelerde bunun çaresi bulundu. Habersiz olarak bir gölge gibi kişiyi ve ailesinin yaşantısını mercek altına alıyorlar ve örneğin belli aralıklarla takip altında izliyorlar.
Aldığı her şey, attığı her adım didik, didik ediliyor! Normal bir vatandaşın yaşamının üzerinde bir düzen söz konusu ise hemen yakasına yapışıyorlar.
Araç mı değişmiş, tatile mi gitmiş, ev mi almış, çocuğuna şaşaalı düğün mü yapmış, bir, bir bunların hesabı soruluyor.
İş başına gelecek hükümetin dolaylı vergilerle dar gelirliye eziyet çektirmek yerine ucundan başlayarak radikal kararlar alma zamanının geldiğini düşünüyorum.
Zira bu ülke devletin gelir elde etmesi bakımından öylesine bakir bir ülke ki!
Radikal kararlar alma zamanı!
Paylaş