Bu söz boşuna söylenmemiş, iş ola gönderilmiş bir sözcük değildir!
Bu söz KKTC’de ileri teknolojilerle Tarım ve Hayvancılığı örnek şekilde sürdürebilme becerisini göstermiş, çağdaş yöntemleri benimsemiş, Liseden okul arkadaşım olmasından gurur duyduğum Ahmet Yeşilada kardeşim tarafından söylenmiştir.
Hatırlayacaksınız, KKTC’den Güney’e, Güney’den KKTC’ye geçişlerle ilgili tarihi karar, 22 Nisan’da Resmi Gazete’de yayımlanmış ve 23 Nisan sabahı KKTC ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında, belli kurallara bağlı olarak serbest gidiş, gelişler başlamıştı.
21 Aralık 1963’ten hesaplarsak, aradan geçen 40 yılı aşkın zamandan sonra Lefkoşa’nın Türk kesimine geçememiş Rumların yüzlerindeki ifade gerçekten görülmeye değerdi.
Aralık 63’e kadarki zamanda Rumlarda, Türkler için oluşan kanaat, küçük çapta hayvancılık ve tarımla uğraşan, yoğurt yapmaktan başka becerisi olmayan, ancak amele işlerinde çalıştırılabilecek yapıya sahip, oluşturulan Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki kadrolarda, Türklere ayrılan kontenjanları bile doldurmak için yeterli eğitime sahip elemanı bulunmayan bir toplum!
Gözlerimle gördüğüm için çok rahat kaleme alıyorum, 23 Nisan 2003 Rumlar için tam bir şok etkisi yaratmıştı!
Kerpiçten, derme çatma bir yapılanma yerine 1974 Temmuzu’ndan sonra göklere yükselen devasa apartmanlar, lüks villalar, geniş caddeler, yollar.
Hepsinden önemlisi dört başı mamur tıkır, tıkır çalışan sanayi bölgeleri!
Dünyada adını duyurmuş, binlerce yabancı öğrenciyi çekebilme becerisini göstermiş üniversiteler.
Lefkoşa’da Digomo kıracında oluşturulmuş dev YDÜ kampüsleri, yurtlar, Mağusa’da sazlık, bataklık olarak anılan bölgede yaratılan bir Doğu Akdeniz Üniversitesi, adanın her tarafındaki öğrenci hareketliliği.
Binlerle anılan yatak kapasiteli turizm tesisleri.
Çağdaş teknolojilerle donatılmış tarım ve hayvancılık yöntemleri, dış ambargolara rağmen Türkiye’nin de desteğiyle varlığını sürdürebilme becerisini gösteren bir ekonomi.
Bunların hepsi iyi güzel de, ne acıdır ki, köhneleşmiş memur zihniyetinden kurtulamadık, gitti!
En kısa yoldan ve zorluklarla karşılaşmadan rahat yaşama ulaşabilmenin yolu devletin kapısına kapılanmaktan geçen ve uzantısı ta Osmanlı’ya kadar dayanan bir anlayış!
Bir de özel sektöre üvey evlat muamelesi yapan, yolunacak kaz anlayışında davranan bir devlet yaklaşımı!
Türkiye’nin destekleri sayesinde bir yerlere kadar gelebildik ama ev ödevlerimizi yapamadık! Üretime dönük bir yapıyı oluşturamadık!
Siyasi rant amaçlı istihdamlardan başka ileri bir adım atabildik mi?
Kendine güvenen, yatırımdan çekinmeyen bir anlayışın var olmasına fırsat verdik mi, destekledik mi? O güveni verebildik mi?
Maalesef hayır!
Acizlikler içindeki oy peşinde koşan, ancak seçim zamanlarında vatandaşı hatırlayan bir hükümetçilikte takıldık kaldık!
Kendine güvenmemek acizliktir!
Paylaş