Henüz renkli sinemacılığa geçilmediği günlerden beridir biz bu filmi görmeye devam ediyoruz.
Alıştık mı, oynanan filmi içimize sindirebildik mi?
Ne yalan söyleyeyim geçen yıllara rağmen hala alışamadık.
Bir iş yerinde nelere yatırım yapılacağına, yatırım için neler alınacağına çalışanın karar verdiği, işverenin bunu dikkate almaması halinde greve gidebildiği ne görüldü ne de işitildi.
Böyle bir uygulama ancak KKTC’de yer bulabildi!
Aylar önce KIB-TEK in durumu konusunda enine boyuna bilgi sahibi olan bir arkadaşım ısrarla bana yeni santral alımlarına gidilmesinin öncelikli olmadığını ifade etmişti.
Var olan elektrik santrallarından 450 MW civarında üretimin olduğunu, tüketimin ise 350 MW olduğunu, düzenli bakımlarla mevcut sistemin yeterli olduğunu söylemişti.
Öyleyse ilgili sendika dört yeni santral konusu üzerinde bu denli ısrarla neden duruyor?
Ada dışında olan ilgili bakan ihaleye Aralık ayı içinde gidileceğini açıkladı.
KIB-TEK Yönetim Kurulu Başkanı ise protokoldeki mutabakatın güneş enerjisi ve çevre dostu üretime dönük 60 MW’lik santral olduğunu ifade ediyor.
Var olan santrallerin ve dağıtım iletim hatlarında gerçekleştirilecek olan bakımlarının yapılması halinde mevcut santralların yeterli olduğu belirtiliyor.
Öyleyse ilgili sendikanın bir anlamda fevri çıkışları, beş yeni santral alınması için bu denli bastırmasının gerçek sebebi ne?
Bu ısrarcılığın arkasında yatan gerçek niyet ne?
Mevcut statükonun idamesini daha da sağlamlaştıracak yatırımlarla düzenin devamına yönelik bir çıkış mı bu?
Yoksa bunun yanında başka nedenler de olabilir mi?
Halkın yaşamını doğrudan etkileyen grevlere gidilmesine gelince!
İnsan yaşamını kısıtlamaya kimin hakkı olabilir?
Devletin olan bir kuruluşu alet ederek, kullanarak kim vatandaşa bu eziyeti çektirebilir?
Böylesi başıboşluk görülmüş değil! Yasalarla, yasa yeterli olamıyorsa, yeterlisi ihdas ederek bunun önüne derhal geçilmelidir.
Önemli bir diğer başlık ise çağ dışı kalmış yöntemlerle, zehir saçan, kanser yayan bacalarla elektrik üretimini kalıcı kılan yatırımlar son bulmalıdır.
Asgari ücret 3 binin biraz üzerinde seyrederken Elektrik Kurumu’nda kalifiyesiz bir çalışanın 8-10 bin TL maaş çekebildiği düzen artık köklü olarak elden geçirilmelidir.
Ülke, dünyada yaygın olarak uygulanmakta olan rüzgâr ve güneş enerjisi ile elektrik üretimi elde edilmesine müsait bir konumda.
Yılın on ayında güneşten enerji elde edilmesi olanağı mevcut bir coğrafyada yaşıyoruz.
Keza aynı şekilde uygun alanlara koşullandırılacak rüzgâr panelleri bu ülkenin elektriğe olan ihtiyacını bol, bol karşılayabilecek durumdadır.
Tüm bunlar yanında Türkiye’den kablolarla elektrik getirtilme olanaklarını da göz ardı etmememiz lazım.
Elde var olan böylesi coğrafi avantajlara rağmen 650 kişinin saltanatını daim kılmak adına dünyanın en pahalı elektriğini üretmeye devam etmenin adı sizce ne olabilir?
Elektrikçilik oyunu!
Paylaş