2018 yılından beridir Türk Lirası’nda devam eden değer kaybı içerisinde bulunduğumuz cari finansal yılda da hızlı şekilde devam etmiş ve Türk Lirası gelişmekte olan ülkeler arasında kötü performans sergilemiştir. Keza, yılbaşından haziran sonuna kadar olan yarım yıllık dönem zarfında Coronavirüs’ün, zayıf para politikasının ve ülke riskinin etkileriyle dolar karşısında en yüksek değeri sırasıyla Brezilya reali, Güney Afrika rantı, Meksika pezosu ve Arjantin pezosunun ardından Türk Lirası kaybetmiştir. Diğer yandan, gelişmekte olan ülkeler arasında Tayvan doları, Filipin pezosu, Hong Kong doları ve İsrail şekeli, Amerikan Doları karşısında değer kazanan para birimleri olmuştur.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard and Poor's Türkiye'nin kredi notunu 24.07.2020 tarihinde B+ seviyesinde yatırım yapılabilir seviyenin 4 kademe altında sabit bırakmıştı. 21. 08. 2020 tarihinde en ılımlı notu veren Ficth rating dahi BB- ile ülke kredi notunu yatırım yapılabilir seviyenin 3 kadem altında tutmaktadır. Üç büyük şirketten biri olan Moody’s ise 12. 09. 2020 tarihinde kredi notunu B2’ye indirdi ve yatırım yapılabilir notunun 5 kademe altındaki yüksek kredi riski seviyesine çekti. Bu çerçevede, Türkiye’nin kredi notu gelişmekte olan ülkeler arasında negatif ayrıştı ve Mısır, Jamaika ve Ruanda seviyesine geriledi. Ülkenin Kredi Temerrüt Takası (Credit Default Swap – CDS) da zirvede 558 puanda değerlendiriliyor. Türkiye’nin riskleri ödemeler dengesindeki bozulma, kamu borcundaki artış beklentisi, net rezervlerin erimesi, yabancı ülkelerle yaşanan diplomatik gerilimler neticesinde jeopolitik risklerin artması ve kurumların meydana gelen krizlerin kontrolündeki zayıflama olarak sıralandı. Dolayısıyla, risklerdeki artış Türkiye’nin dış borcundaki maliyetleri hayli artırdı. Zira ülkelerin kredi riski arttığı zaman yapılan dış borçlar daha kırılgan hale geldiği için borçlanma faizleri artmakta ve borçlanma kabiliyeti azalmaktadır.
Yanlış para politikası hem döviz rezervini eritti hem de devalüasyon ile yüksek enflasyona sebep oldu
2017 yılında Türk Lirası’nda başlayan hızlı değer kaybı sonrasında enflasyon kontrolden çıkmış ve 2012 sonundan beridir tek hanede seyreden enflasyon oranı çift haneye yükselmiştir. 2018 yılı ekim ayında % 25’in üzerinde zirveye çıkan hayat pahalılığı 2020 yılı üçüncü çeyreğinde çift haneli olarak % 11,77 civarında seyretmektedir. Türkiye Merkez Bankası 26.07.2019 tarihinde faiz indirimlerine başlamış ve önden yüklemeli diye açıklanan tabirle politika faizlerini enflasyonun tam kontrol altına alınmasını beklemeden hızlı şekilde % 8,25’e kadar indirmiştir. Böylelikle, Türk Lirası cinsinden krediler cazip hale gelmiş ve ekonomik büyümeye destek sağlamıştır. Ancak, kullanılan krediler neticesinde ithalatın ihracata nazaran daha fazla büyümesi cari dengeyi tekrardan bozmuş ve cari açık temmuz sonunda 14,9 milyar dolara yükselmiştir. Haliyle, dövize olan talep tekrardan zaruri hale gelmiştir. Kamu ve özel sektör dış borcundan dolayı döviz talebi yüksek iken, Türk Lirası reel faiz getirisinin negatif olması neticesinde ise yabancı yatırımcılar çıkış yapmış, yerli mevduat sahipleri ise dövizi bir yatırım aracı olarak kullanmaya başlamıştır. Nitekim 2020 yılında mevcut döneme kadar Türk Lirası zarar ettikçe değer yitirmeye devam etmiştir.
Faiz ve enflasyon arasındaki negatif fark devam ederken, Türk Lirası’nda hızlanan değer kaybının önüne geçilmesi amacı ile faiz artırımı yerine Türkiye Merkez Bankası piyasaya döviz likiditesi sağlayan finansal araçlarını kullanmaya gayret göstermiştir. Lakin yılbaşından beridir geçen 9 aylık dönem sonunda netice olarak altın hariç brüt döviz rezervleri 81,2 milyar dolardan % 47,78 oranında azalarak 42,4 milyar dolar seviyesine gerilemiştir. Buna ek olarak Türk Lirası dolar karşısında % 29 oranında değer kaybetmiştir. Sonuç olarak Türk Lirası’ndan dövize kaçış devam etmiş ve eldeki döviz rezervler de erimiştir.
Geç de olsa faiz ve vergi indirimi ile doğru adımlar atıldı Merkez Bankası güven artırdı.
Faiz silahı hariç tüm araçlar zaten tüketilmişken, Türkiye Merkez Bankası’ndan faiz artırım kararı, eş zamanlı olarak hükümet tarafından ise Türk Lirası Mevduata vergi stopajı indirimi gelmiştir. Bu çerçevede, politika faizi 25.09.2020 tarihinde % 2 artırılarak % 10,25’e çıkarılmış, diğer taraftan döviz işlemlerinden alınan BSMV (KKTC’de BSİV) vergisi yüzde birden binde 2’ye çekilmiş, Türk Lirası mevduatlardan alınan vergi stopajı ise yılsonuna kadar % 15’den % 5’e indirilmiştir. İki hamle de Türk Lirası’nın cazibesinin artması yönünde çok olumlu ve hatta geç kalınmış bir gelişmedir. Buna rağmen faizdeki artış hızının hala daha yeterli seviyede olmadığı gözlemlenmiştir. Zira faiz kararına müteakip Türk Lirası’ndaki değer kaybı durmamıştır. 3 yıl boyunca değer ve güven kaybetmiş bir para biriminin değerlenmesi ve yatırım yapılması için faizler artmasına rağmen optimum noktada değildir. Faizin artış sonrasında dahi Türk Lirası reel faizi hala – % 1,52 seviyesinde reel bir kazanç sağlamadığından dolayı piyasalarda Türk Lirası için olumlu bir beklenti henüz yaratmamıştır. Fakat şimdiden ilerdeki büyük değer kayıplarının önüne geçilmesi için önemli ve doğru stratejik hamleler umut vermiş ve bir nebze güven artırmıştır. KKTC’de ise Merkez Bankası faiz kararını takip ederek faizleri artırmış ancak hükümet tarafından vergi hamlesi henüz gelmemiştir. KKTC bankacılık sektöründe yabancı para mevduatlar Türkiye’ye nazaran daha yüksek oranla olduğundan dolayı vergi indirimi ile Türk Lirası KKTC’de de teşvik edilmelidir.
xyz 4 Yıl Önce
Turk dunyasinda adalet liyakat prensip olmadigi surece ne demokrasi ne ekonomi ne hak hukuk olur