Kıbrıs Rum tarafı Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilerini geliştiriyor. Rum Dışişleri Bakanı’nın ABD’de yaptığı temaslar çerçevesinde “Stratejik Diyalog Anlaşması” diye bir anlaşma imzalanmış…
Anlaşmanın ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz ama siyasi partilerin ve bu arada Ticaret ve Sanayi Odası’nın (KEVE) yaptığı açıklamalardan oldukça önemli olduğunu anlıyoruz. AKEL dışındaki partiler bu anlaşmayı coşku ile karşıladı. Bence daha önemlisi, KEVE’nin bu vesile ile bir açıklama yapmak ihtiyacını duymuş olmasıdır.
KEVE açıklama yapmışsa, bu anlaşmadan ekonomik yararlar da umuluyor demektir. KEVE, bu anlaşmayla birlikte iki ülkenin siyasi ve ekonomik ilişkileri ile birlikte ABD’li iş insanlarının Kıbrıs’a yatırımlarının yoğunlaşmasını beklediğini duyurdu.
Çoğunlukla böyle oluyor zaten… Siyasi gibi görünen anlaşmaların altından da ekonomik iş birlikleri çıkıyor. ABD’li iş insanları Kıbrıs’a ne gibi yatırımlar yapmayı düşünebilirler bilmiyorum ama Kıbrıs’ın onlar için bölgesel bir üs olabilme kapasitesi olduğunu görebiliyorum. Bir üretim üssünden daha çok lojistik, finans ve diğer hizmet sektörleri için kullanılabilecek bir üs… Orta Doğu ne kadar kaynıyor olursa olsun hala daha ciddi bir pazar ve aynı zamanda enerji kaynağıdır. Öyle olmasaydı Dubai bütün dünyanın ilgisini çeken bir merkez olmazdı, değil mi? Belki de Kıbrıs’ı Batı’ya daha yakın bir Dubai yaparlar, kim bilir?
Bu tür gelişmelerin Kıbrıs sorununu değiştirmekte olduğuna ve değiştirmeye devam edeceğinden de kuşku duymamak gerekiyor. Bizim haberlerde “Rum tarafı” veya “Güney Kıbrıs” tanımlamaları kullanılması uluslararası gerçekliği etkilemiyor. Hristodulidis hükümeti, bu anlaşmayı Kıbrıs adına yapmıştır; Kıbrıs hükümeti olarak tanınmaktadır. Kıbrıs, tarih boyunca stratejik önemi haiz bir ada olmuştur, halen de öyledir ve Kıbrıs Rum Hükümeti bu adanın tek egemeni olarak kabul görmektedir. ABD gibi devletler, Kıbrıs’taki siyasi durumu pek fazla dikkate almadan Kıbrıs Rum Hükümeti ile iş çevirmektedir.
Kıbrıs sorunu çözümlenmemiş bile olsa ada bugünkü şekliyle de onların amaçlarına uygun olarak kullanılabilecek durumdadır. Adanın Kuzey’e bakan kısmının Türkiye’nin kontrolünde olmasının Kıbrıs’a biçtikleri rolü pek fazla etkilemediğini görüyoruz. Kuzey’e bakan yüzüne ihtiyaçları olduğu zaman elbette bunu da Türkiye ile konuşacaklardır.
Bu durumda ABD’nin çözümsüzlükten rahatsızlık duyduğunu söylemek zor olacaktır.
Madem işler yürüyor biz de işimize bakalım, diyor olmalıdırlar.
Belki de bizim de böyle yapmamız gerekir. Herkes mutlu olduğuna göre biz de mutlu olmaya bakalım…
Ama heyhat ki ne heyhat!
KEVE, bu anlaşmaya verdiği önemi vurgularken bir gerçeği de gözümüze sokmuş olmalıdır: Ekonomik ve siyasi birliktelikler genellikle at başı gitmektedir. Rum Dışişleri Bakanı Kombos Stratejik Diyalog Anlaşması imzalamıştır ama iş insanları bunun kendilerine ekonomik kazanımlar getireceğini duyurmuştur. Biz benzer anlaşmalar imzalayamayacağımıza göre bizim ekonomik büyüme veya gelişmemiz nasıl olabilecektir? Yoksa onlar Dubaileşirken biz gettolaşmaya devam mı edeceğiz?
Belki başka bir yolu vardır ama değil mi?
Belki biz de BRICS’e gireriz…
Onlar Güneyi ABD’ye peşkeş çekmişse, biz de Çin ve Rusya ile iş tutarız…
Olmaz mı?
Kimse çözüm peşinde koşamıyor! Rum tarafının ABD ile geliştirdiği ilişkiler çözümsüzlüğü de pekiştiriyor.