Diyalog Gazetesi
2023-08-10 09:43:07

Federal çözüm mü; iki ayrı devlet mi? hangisini savunalım?

Hasan ERÇAKICA

10 Ağustos 2023, 09:43

2’nci Cumhurbaşkanı Talat, “iki ayrı devlet siyasetinin altı boştur” demiş… 5’nci Cumhurbaşkanı Tatar da cevap vermiş: “İki devletli siyasetin altı boştur” diyenlere cevabımız bu ödenen bedellerdir, şehitlerdir, içerisinden geçtiğimiz acımasız soykırımlardır.”
Oysa bizatihi Tatar’ın kendisi, Rum tarafının resmi haber ajansı Kıbrıs Haber Ajansı’na, iki devletliliği kabul ettirmeye çalıştığı uluslararası toplumdaki durumu şöyle özetlemişti: “Uluslararası toplumda sıkıntılarımız olabilir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları var orda duruyor ve bunlar etkiliyor ve Avrupa Birliği dediğiniz elbette güçlü bir blok ama bunun içerisinde Yunanistan var Güney Kıbrıs Rum yönetimi var…” 
Bir federasyon mu, iki devletlilik mi tartışmasıdır devam ediyor. Yarın federal çözüm olabilir ama biz istemediğimizden olamayacak veya biz istediğimiz için “iki devletli çözüm” olacakmış gibi havalar yaratılıyor.
İçimden, “bu kadar endişelenmeyin” demek geliyor. “Biz inşa etmeyi beceremedikten sonra ne federasyon olur, ne de iki devletli çözüm.” Üstelik şimdiki durumda, bizim buna niyetli olmadığımız çok açık bir şekilde ortadadır. 
Birleşmiş Milletler Örgütü Güvenlik Konseyi ve çeşitli AB organlarının Kıbrıs sorununa ilişkin kararları zaten vardı ama son haftalarda bunları tazelediler. Şimdiye kadar olan tutumlarını yinelediler ve Kıbrıs sorununun “iki toplumlu, iki bölgeli ve siyasal eşitliğe dayalı federal devlet” esasına göre çözümlenmesi görüşünü yeniden vurguladılar. Onlar istemedikleri sürece “iki devleti” kimseye kabul ettiremezsiniz… Azerbaycan’a bile… Yaşadık ve gördük!
Bunu bilen iki devletçiler, federal çözüm yanlılarına çağrı yapıyorlar: “Rumlarla anlaşın da görelim!”
Rum tarafının Kıbrıslı Türklerin arzuladığı ve aradığı türden bir “federal çözüm” istemediğini biliyorlar ve durmadan tekrarlıyorlar.
Belki de iki taraf da haklıdır: Uluslararası güç dengesi engellediği için iki devletli çözüm olmayacak. Ve, Kıbrıs Rum tarafı halinden memnun olduğu için bizim aradığımız türden bir federal çözüme yanaşmayacak. İkisi de olmayacak!
Bu durumda bizim, politikamızı belirlerken başvurmamız gereken parametre, savunduğumuz tezin gerçekleşebilir olup olmadığından çok, bu tezi savunmanın bize sağlayacağı olanaklar olmalıdır. BM Güvenlik Konseyi kararlarını, Türk devletleri de dahil olmak üzere bütün dünya kararlı bir şekilde sahiplenmiş ve Avrupa Birliği zaten üyesi durumuna gelmiş olan Rum tarafının yönlendirmesini kabullenmiş durumda iken soruna çözüm arayışlarının başlamasını bile “iki devletliliğin peşinen kabulüne” bağlamak, peşinen oyun dışı kalmak, dış dünya ile ilişkisiz duruma düşmek sonucunu doğurmuştur. Erdoğan “elini taşın altına koymaktan” söz etmek zorunluluğunu, tam da bu nedenle hissetmiş görünmektedir.
Konuşalım, konuşabilelim… Konuşurken Kıbrıs sorunu çözmek kadar başka ihtiyaçlarımızı da gündeme taşıyabilelim… Şimdiki gerçek ihtiyaç budur!
KKTC’deki tartışma, Kıbrıs Türk tarafının uluslararası ilişkilerini geliştirmek için nasıl bir çözümü savunması gerektiği eksenine oturmalıdır. Bize başka güçlerle ilişki kurma ve hatta Türki devletlerle ilişkileri geliştirme olanağı verecek olan tutum, BM kararlarında belirlenmiş olan çerçeveye dayanan bir çözümü savunmaktır. Dış dünya ile ilişki kurmak istemiyorsak; bugünkü politikayı zerre kadar değiştirmeye de gerek yoktur!
Konu bu kadar basittir!


Erdoğan, İsveç’in NATO üyeliğini ABD ile pazarlık konusu yaptı. İsveç’in NATO üyeliğine karşılık F-16 almak istiyor. Kıbrıs’ta yeni bir süreç başlatmak için ise AB’den vize kolaylığı ve Gümrük Birliği’nin yenilenmesini istemesi bekleniyor. Kıbrıs sorununu müzakere etmeye başlamak için “iki devletli çözümü” peşinen kabul ettirmeye çalışmak, bu planı bile bozuyor.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.