Diyalog Gazetesi
2024-05-09 09:32:17

“BU DEVLETİN” SAHTEKARLIKLARIN ÜSTESİNDEN GELEBİLECEĞİNİ İLERİ SÜRENLERİN HEPSİ DE YALAN SÖYLÜYOR!

Hasan ERÇAKICA

09 Mayıs 2024, 09:32

Sahte diploma meselesi çıktı, ilaç yolsuzluğu soruşturmalarını unutuverdik… Bu soruşturmalar sırasında hangi taşı kaldırırsak kaldıralım altından bir “sahtekarlık” çıkacağını öğrendik ama…
Sosyal sigortalı olarak çalışanlar, yaşlılık aylığı alabilmek ve ücretsiz sağlık hizmetlerinden yararlanabilmek için sosyal sigorta primi yatırırlar. Bu yatırma güvenerek yaşlandıkları zaman sürekli olarak kullanacakları ilaçları Sosyal Sigortalar Dairesi’nin desteği ile edinebileceklerini umarlar… Olmadı; olamadı! Sosyal Sigortalar Dairesi, kendisine prim yatıranların bu hakkını teslim edemiyor. Onları dolandırmış oldu!
Bu da bir sahtekarlıktır ama bu sahtekarlığı örtmek için daha popüler yollar bulundu; doktorlar, eczacılar ve yararlanıcılar sahtekarlıkla suçlandı. Yüzlerce kişinin ifadesi alınıyor; dosyalar hazırlanıyor, mahkemeler kurulacak.
Ne alem ama değil mi? İnsanlar prim yatırdılar, ilaç almayı umut ettiler ama şimdi polislik oldular. 
Bu arada bir üniversiteyi biraz kazıyınca altından sahte diplomalar ortaya saçıldı. Anlı-şanlı kişilerin “sahte diploma” sahibi oldukları ortaya çıktı. İlaçları unuttuk, kimin diploma peşinde koşmaya başladık. Yüzlerce isim de ortalıkta dolaşıyor; ciddi yayın organları sahte diplomaların 600 kadar olduğu haberleri ile dolu.
Bu diplomaları alanlardan bazıları hocalık bile yaptı. Onların eğittikleri gençlerin diplomaları “sahte” olarak tanımlanmıyor olsa bile edindikleri varsayılan “yetenek ve yetkilerin” gerçek olduğu söylenebilir mi? Diploması sahte olan bir hocanın yetiştirdiği bir doktora kendinizi emanet eder misiniz? Türkçe bilip bilmediği belli olmayan bir profesörün çocuğunuza Türkçe öğretmeye kalkışmasına ne diyeceksiniz peki? Kendisi ehil olmayan bir kişinin yetiştirdiği kişilerin ehil olması nasıl mümkün olabilir? 
Bugünün popüler konuları bunlar ama geride kalan veya ileride karşımıza çıkması muhtemel sahtekarlıkları da ihmal etmememiz gerekir değil mi?
Siyasete bakın isterseniz… “Sağcı ve milliyetçiyim” diyenlerin vatan uğruna ölmeye hazır olduklarına inanınız varsa çok saftır derim… Peki ama, “solcu ve halkçıyım” diyenler bu uğurda ne gibi bir fedakarlıkta bulundular ki milliyetçilerin vatan uğruna ölüme koşmalarını bekliyoruz? Bu da bir tür sahtekarlık değil mi?
KKTC’de değilse bile Türkiye’den yansıyan haberlerde dindar diye ortalıkta dolaşanların ne tür sahtekarlıklara imza attıklarını her gün ibretle izliyoruz. Cennetten parsel satmaya kalkanlar bile var… Bu da etkili bir sahtekarlık türü olarak hayatımızdaki yerini almış bulunuyor. 
Gerçek bir hizmet sunmadan çıkar elde etmek diye tanımlamamız gereken yolsuzluk, gerçeklere aykırı uygulamalarla çıkar elde etmek diye nitelememiz gereken sahtekarlık gibi davranışlar her tarafımızı sarmış görünüyor. Polisin bu yolsuz ve sahtekarlarla baş etmesi hiç de kolay olmayacak. Zaten bazı olaylar, sahtekarlık ve yolsuzluğun polis örgütünü de sarmış olabileceğini gösteriyor. Mahkemeler de huzurlarına taşınan olgulara dayanarak karar veriyor. Kimin yargılanıp kimin yargılanmadığını; kimin işlediği suçtan dolayı cezalandırıldığını kimin cezasız kaldığını bilemiyoruz bile.
Polis yetmez yani! Bu yolsuzluk ve sahtekarlık ortamının varlığını ve tabiatını görmezden gelirsek yolsuzluk ve sahtekarlıkların sonunun gelmeyeceğini de bilmek zorundayız. 
Bu ortamı biraz olsun değiştirmenin yolu, devletin insanlara çıkar sunmaktan uzaklaştırılabileceği kadar uzaklaştırılmasıdır. Devlet ne kadar büyükse yolsuzluk ve sahtekarlıklar da o kadar çok olacaktır. 
Bunu bilmeden ve kabullenmeden yolsuzlukla ve sahtekarlıkla mücadele edeceğini söyleyen, “devletimiz büyüktür, herkesin cezasını verir” nakaratını tekrarlayarak “bu devletin” sahtekarlıkların üstesinden geleceğini ileri süren herkes, bizzat kendisi, büyük bir sahtekardır!


SAHTEKARLIK HER TARAFI SARMIŞSA, GELİŞİP SERPİLECEĞİ BİR ORTAM BULMUŞ OLDUĞUNDANDIR!

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.