Cem Kar ile Bakış Açısı diye Youtube programı yapıyoruz. Önceki gün Doğu Akdeniz Üniversitesi’ni konuştuk… DAÜ ile “ekonomik bağları” olan bazı hocaların sosyal medya platformlarındaki paylaşımlarından söylediklerime çok kızdıklarını anladım.
Tam da olması gereken oluyor! Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin varlığından çıkar sağlayanların bu varlığın KKTC yurttaşlarının vergileri ile ayakta tutulmasını savunmaları kadar doğal bir şey olamazdı zaten.
Aslında DAÜ’nün bir yere gideceği de yoktur… DAÜ’nün varlığı ile ilişkilendirilen aslında başta hocaları olmak üzere çalışanlarının diğer KKTC çalışanlarına veya diğer üniversitelerdeki hocalara kıyasla aldıkları “çok ama çok yüksek” maaşların devam ettirilmesidir. Bir söylem biçimi olarak hocalara bu kadar yüksek maaş verilmezse DAÜ’nün yok olacağı ileri sürülmektedir. Başka bazı üniversitelerimizde ise çalışanların ve hocaların maaşlarına yeterince zam yapılmamasının gerekçesi olarak “üniversitelerin yok olmasının” yolunun açılmaması gösterilmektedir. “DAÜ gibi olmamızı istemiyorsanız makul artışlara razı olun” bile denmektedir zaten!
Ortalama bir rakam vermek gerekirse, KKTC’de bütün üniversiteler, %100 oranındaki hayat pahalılığına karşılık hocalarına %30 dolaylarında maaş artışı yapabilmişlerdir. Bunun başlıca nedeni gelir-gider dengesini koruma kaygısıdır. Bu denge korunamadığı taktide üniversitelerin “batacağı” endişesi hakimdir. Batan üniversite işletmelerinin tümünü de KKTC vergi gelirleri ile ayakta tutma olanağı yoktur. DAÜ çalışanları, hocaları ve yöneticileri kendileri için ayrıcalık sağlama peşindedirler ve vergi gelirlerinden sadece 2024 yılı için 3 milyar TL talep etmektedirler.
Olay budur ve bu olayın güzel bir tartışma başlattığını düşünüyorum: KKTC’ye gelir ve istihdam sağlayan özel veya tüzel kuruluşların batmaları KKTC vergi gelirlerinden sağlanacak desteklerle engellenmeli, engellenmemeli mi? Esas soru da işte budur.
DAÜ hocaları, “DAÜ vergi gelirleri ile de olsa yaşatılmalıdır” diyeceklerse bunun için sağlam, kamuoyunu ikna edici gerekçeler üretmelidirler.
Bana gelince… İsimleri “üniversite” olsa bile KKTC’deki üniversitelerin birer işletme olduğunu düşünüyorum ve Cem ile yaptığımız söyleşide kullandığım argümanlar esas olarak bu gerçeğe dayandırılmıştır. İşletmeler, kötü yönetildikleri zaman batarlar. Bırakın işletmeleri, bazı hallerde devletler bile batar veya çökerler! Onların birikimlerine başkaları sahip çıkar; onların yıkıntıları üstünde yeni oluşumlar, işletmeler ve hatta devletler yükselir… Eski varlıklar biçim değiştirir ve yeni varlıklara dönüşürler. Gerek ekonomistler gerekse filozoflar, bu gelişme teorisine YARATICI YIKICILIK diyorlar. DAÜ profesörleri bunu zaten benden daha iyi biliyorlar. Dünya buna göre dönüyor ve milyonlarca yıldır da dönmeye devam ediyor.
Yıkıcılık yaratıcıdır diye “varsın DAÜ de yıkılsın” demelerini beklemiyorum aslında. DAÜ hocalarının DAÜ’yü kaybetmek istememeleri anlaşılır bir şeydir. Ama bunu KKTC vergi mükelleflerinin vergilerinin önemli bir bölümüne el koyarak yapmayı düşünmek veya planlamak neyin nesidir? Bu hocalığa yakışan bir şey midir?
Bunun yerine ekonomi, işletme ve finans bilgilerini kullanarak “yaratıcı bir proje” inşa etmelerini ve kamuoyunda bunun savunuculuğunu yapmalarını öneririm. Yoksa insanların en azından bir kısmı açlık sınırında yaşarken “ama biz profesörüz” veya “profesör olacağız” diyerek astronomik maaşları hak ettiklerini ileri sürmek ne kendilerini kurtarmaya yeter ne de DAÜ’yü?
Şeytanın avukatlığını yaptığımız için de kızmasınlar ne olur! Kim olduğumuzu ve kimin sözcülüğünü yaptığımızı sorgulamaya da hakları vardır elbette… Bu tür sorunlara da hocalıklarına yaraşır bir şekilde yaklaşsınlar yeter!
Hocaları, DAÜ’YÜ “sürdürülebilir” kılmanın yolunu bir türlü önermiyor, yüksek maaşlarını haklı göstermeye çalışıyorlar…
“Bilim yuvası DAÜ”, kendini kurtarmayı da becerecektir!
Paylaş