“Federal çözüm bitti. Artık iki devlet”. Bunu ifade eden yönetici elit; aynı zamanda, “Bizim devleti tanıtmaya ve tanınma istemeye dönükte bir beklentimiz yoktur” da demektedir, yani hangi görüşte olursanız olun, size ifade edilen, “çözümsüzlük kadersizliğine razı ol”...
Bu tezin birde ikiz kardeşi var. Bu ise ekonomik, siyasi, demokratik sorunlarımızla ilgilidir. “Yapacak bir şey yoktur. Hiçbir şey yapamayız. Hepsi aynıdır. Elimizde imkan yok, ne verilirse o kadar”. Bu ikiz kardeşler, her Allah’ın günü insanımızın kafasına bombalanıyor.
Üzerinde yaşadığımız ve insanlığı sonsuz uzayda; dünyamıza benzer bir başka gezegen var mı, diye felsefe, teknoloji ve bilimin sınırlarını zorlayarak yapılan tüm arayışlar hiç bitmedi. Bu özel ve güzel dünyamızı var eden bir hayli etken var.
Bu etkenlerden biri de, yeryüzü yuvarlağının altında fokur fokur kaynayan, ateşten deniz gibi olan Magma tabakasıdır. Şöyle bir düşünün. O ateş denizi Magmanın ateşi sönse, donsa ne olur? Dünyaya uzay boşluğuna savrulur, parça parça olur. Ya da üzerinde bize en güzel şeyleri sunduğu bütün güzellikler yok olur. Ne insan ne bir canlı, ne de doğa, hiçbir şey kalmaz.
Toplumları dünden bugüne, bugünden geleceğe taşıyan da iç dinamiğidir. Bu dünyamızı uzay boşluğunda özel kılan etkenlerden biri olan Magma gibi içimizde yanan demokratik enerjidir.
Bu nedenle “Federal çözüm bitti. Ama iki devletli sonuç için tanınma beklentimiz de yoktur” diyenler adamızın geleceği için, yaratıcı bir mücadele üretmesi gereken toplumumuzun, içindeki o demokratik enerjiyi yok etmeyi amaçlarlar. Bunu ifade edenler, aynı şekilde bu tezin ikizi olanı da hemen devreye korlar.” Ekonomik, siyasi, demokratik sorunları çözemeyiz. Bizim bunları çözmeye gücümüz yoktur. Para politikamız yok. Mali politika için kaynağımız yok. Türkiye ne verirse o kadar” da derler.
Yani içimizdeki demokratik Magmanın üzerine buz gibi sular döküp, demokratik enerjimizi söndürmek isterler. Buna kapılanlar, “bu memlekette bir şey olmaz. Ya da hepsi aynı” uyku hapının verdiği rehaveti içine girer. “Kaderimin oyunu” şarkısını dinleyerek, dört oturak kalır. Ya klavye “kahramanı” olarak tek başına herkesin yedi ceddine öfke saçar. Ya da herkese gülücükler dağıtarak, günü kurtarmak veya onlara küçük bir şey ilave etmek peşine düşer. Bu hale uyan, sevdiğim bir söz var.
“Yürüyen karınca, uyuyan öküzden daha fazla iş yapar”. Bunun için, “Federal çözüm bitti deyip tanınma diye bir beklentimiz de yoktur” sözüne… İç ekonomik, siyasi, demokratik sorunlarımızın çözümü içinde, “bir şey yapamayız” lakırdısını ekleyerek; bizi ‘Uyunan Öküz’ haline döndürmek isteyenlere inat, ‘Yürüyen Karınca’ olmak gerekir.
Adım adım, dahi olsa yürümeye devam. İçimizdeki demokratik enerjiyi, o Magmayı asla söndürmemeliyiz. Boykot değil, yürüyen karınca olmalıyız. Yürürken çukura düşebilir, bir taşa da vurabiliriz. Ama düştüğümüz veya vurduğumuz yerden, yaramızı beremizi sararak, yürümeye devam edeceğiz. Çünkü bu ada vatanımız. Çünkü üzerinde var olduğumuz dünyayı var eden etkenlerden biri olan Magmanın, içimizdeki yansıması olan, demokratik yaratıcı enerji, bizi halk ve toplum kılandır. Bu nedenle karınca gibi yürü de korkma. Uyunan öküz hali bize yakışmaz.
“Yürüyen karınca; uyuyan öküz…”
Paylaş