Yaşamımız Covid-19 raporları gibi endişe ile dolu oldu. Bir yandan her gün yayınlanan KKTC Sağlık Bakanlığı Covid-19 raporlarını. Sonra Güney Kıbrıs’ta ve Türkiye’de yayınlanan raporları. Bunlarla birlikte dünyadaki raporları görüyoruz. Bunlar endişe ve korkuyu besliyor. Kendimizin, en yakınlarımızın, toplumun, insanlığın sağlığı ile ilgili endişeler içine düşüyoruz.
Aynı gün döviz kurlarına bakıyoruz. Bu kez Dolar, Euro ve Sterlinin; TL karşındaki yükselişi ile perişan oluyoruz. Geçen gün markete gittim. Bir vatandaş önüme dikildi. Bana elindeki diş macununu göstererek. “Bak fiyata 63 TL. Yani Güneye geçemiyoruz ya, fırsat bu fırsat diye bastılar satırı. Bunun Güneydeki fiyatı 3 Euro. Yok da 63 TL.” Sonra da öfke ile “KKTC Forever ha” dedi ve çekti gitti.
Bu hal her alanda yayılıyor. Fiyatlar aldı başını gitti. Küçük esnaf, sanayici, üretici ne yapacağını şaşırdı. Peki turizmciler bir gelecek kurabiliyor mu? Ya üniversiteler. Bunlara dayalı olarak var olmaya çalışan yurtlar, esnaflar, işletmeler restoranlar, taşımacılar, hayvansal ve bitkisel tarım üretimi yapan üreticiler, taksiciler, cafe, vb. yerler geleceklerini görebiliyor mu?
Peki ya tüketici? Emekçi. Ev, araba borcunun taksitini döviz üzerinden ödeyen yurttaş. Alım gücü gittikçe düşen asgari ücretli ile bunun üzerinde ücret alan emekçi, bir gelecek görebilir mi? Resmi rakamlara göre; işten duran, ayrılan, toplam 2000’e yakın KKTC yurttaşı. 2000’i aşkın yapancı işçi. İş yerini devlete geçici olarak kapattığını bildiren 7 bin 656 küçük işletme ile burada çalışan veya bunlarla iş yapanlar geleceği görebiliyor mu?
Bunları görüp, ekonomideki bu derin çıkmazı yaşayan özel sektör çalışanı emekçiler; Covid-19 raporlarını izleyip kendileri, aileleri ve herkesle ilgili sağlık endişesi içinde yaşarken, bir de döviz ve ekonomik krizin rakam ve verilerine baktıklarında ve işten duran emekçileri de gördüklerinde işini kaybetme korkusunu Covid-19 bulaşma korkusu gibi içlerinde yaşamazlar mı?
Bütün bunlar olurken, aynı zamanda gözler ve kulaklar, Doğu Akdeniz’deki gerilime dair endişe verici haberleri de görüyor ve duyuyor. Savaş ve çatışma çıkma riski insanlarımızı bunlar kadar ürkütüyor.
Yani yaşamın her alanı endişe ve korku ile yüklü. Böyle bir durumda dahi tüm bu belaların azaltılması ve geriletilmesi için soğukkanlı, yaratıcı arayışlar yerine, siyaset dünyamızda hırs, ego, kin ve öfke ile dolu kısır çekişmeler var. Sosyal medyada kim kime geydirecek, kim kime çamur atacak, kim öteki gördüğünün ayağını tutacak! Yani çıkış yolu arayışı gayreti yerine, diğerini mahvetme öncelik....
Ancak hatırlamamız gereken değerler var. Eğer solcu isen, solda kin olmaz. Kindar olan solcu olamaz. Dindar isen, saf inançta kin yoktur. Kindar isen dindar olamazsın. Muhafazakar isen kin ile var olamazsın, çünkü kindarlıkla muhafaza edecek bir şey bulamazsın.
Yaşamın bu denli zor ve endişe verici, öngörülebilir olmayan belirsizlikle yüklü bu anında, akıl dolu gelişmeler için her alanda, bencillikten uzak; dar görüşlülüğün ve kin ile öfkenin bataklığında debelenmemek gerekir. Daha diyaloga açık ve ortak aklı geliştirecek ortama ihtiyaç var.
Yaşam çok zorlaştı. Bunu birde hırslar, egolar ve kin ile berbat etmeyelim. Çünkü bunlar çıkış yolunu vermez. Aksine yapanı da dibe sokar. Yani dibe doğru yuvarlanmak yetmedi mi? Daha dibe mi yuvarlanalım. Ortak akıl ve toplumsal diyalog. Toplum içinde, adada, bölgede barış; arayışımızı ve enerjimizi vermemiz gereken budur.
Yetmedi, dipten daha dibe mi?
Paylaş
Fevzi Ogelman 4 Yıl Önce
Bu Esref Vaiz dolandiricilik meselesi nasil gidiyor Ferdi bey?