Siyasetin esas motivasyonu sorun çözme sanatıdır. Kuşkusuz ideolojik ve siyasi bakış açılarındaki farkla, sorunu çözerken hangi konuyu öne alacağın, hangi kesim ve zümrelere nasıl yollar önermede farklılıklar olacağı da gerçektir. Ancak farklı bakış açısına karşın, temelde aynı olan noktalar da var.
Bunlardan biri, sorunu ele alırken, toplumu veya o sorundan mağduriyet yaşayan insanları etnik, dini, siyasi gerekçelerle ayırmamaktır. Tersi sorun çözmeyi değil, kaosu besler.
Bu pandemi ortaya çıkınca, UBP- HP Hükümeti maalesef ayrım dilini kullandı. Önce özel sektör çalışanlarına destek için yerli- yabancı iş gücü ayrımını yaptı. “Anavatan” söyleminin şampiyonluğunu yapan bu siyasi kadro, Türkiye ve üçüncü ülke vatandaşı olan yabancı iş gücüne dönük ayrımcı dili kullandı. Bu yaklaşıma, Kıbrıs Türk halkı büyük tepki gösterdi. Irkçılığın, ayrımcılığın, yabancı düşmanlığının doruğa çıktığı günümüzde; halkımızın bu ilkel yaklaşıma tepki gösterip, Kuzey Kıbrıs’ta çalışan tüm emekçilere eşit davranma talebinde bulunması ve hükümetin buna mecbur kalmasından ötürü, halkımız için gurur duydum.
Bu akıl dışı ilk tavırla, Türkiyeli - Kıbrıslı diye gelişme gösteren ortamı, halkımızın bu sağduyusu dağıttı. Ama o ayrım dili, sonra kamu- özel sektör çalışanları ayrımını tetikleyen bir başka berbat alanı dürttü. Bu dil, toplumsal ortak payda arayışı içinde olmamız gereken dönemde, bizi sınıfsal ve zümresel kavganın içine çekebilirdi. Bunu da emek, iş dünyası, muhalefetin sorumlu tutumu geriletti.
Fakat bu ayrım mantığı şimdi de, üniversiteler meselesinde bir başka pot kırdı. Sorun çözecekler diye bir başka gönül kırıklığına yol açtı bu “Anavatan” söylemcisi iktidar. KKTC’de öğrenim gören Türkiyeli öğrenciler için geri dönüşlerinde karantina uygulaması, ama karantinanın da parasını öğrencilerin ödemesi gibi, akıl dışı uygulamaya karar verip, bunu açıkladılar. Bunun üzerine o öğrenciler ayağa kalktı. Buna tepki gösterecekler diye bir başka ayrımcı dil ile tüm Kıbrıslı Türkleri aşağılayan, hor gören nefret dili ile bunu dile getirdiler. Hadi buna tepki olarak, bu kez Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan insanlar öfke ile buna karşı reaksiyon gösterdi. Yani, halkların içine sirayet eden, gönül kıran ifadeler ve tepkiler.
Böylece sorun çözme sanatı olan siyaset, bırakın sorun çözmeyi; sorun yaratan veya düşmanlık üreten bir işleve döndü. Sözde “Anavatancıların”, meseleleri ele alıştaki ırkçı, dar milliyetçi mantığı bunu üretti. Çünkü gece gündüz Rum, Yunan, Arap, Kürt, İngiliz vs. düşmanlığı ile kendini besleyen bu mantık; kaçınılmaz olarak aynı ana dili konuştuğu insanlara dönük olarak da, ya farklı siyasi inançtadır diye. Ya farklı dini inancı veya yaşam tarzı vardır diye. Yada farklı yörenin insanıdır diye bir sorun ortaya çıktığında, beslendiği ilkel zemine bağlı olarak o ayrımcı, düşmanlık söylemlerine girer.
Buna yol açan, sorun çözecek diye sorun yaratan UBP HP hükümeti oldu. Hâlbuki bu öğrenciler bırakın ülke ekonomimize katkı yapmalarını, her biri, 50 dolar sağlık sigortası ödemektedirler. Sağlık açısından elbette ki tedbir gerekir. Peki, neden Türkiye yetkilileri ile de görüşerek, bu gençler üniversitelere gelmeden, PCR testini Türkiye’de yapmalarını ve buna göre gelmelerini sağlamak. Burada da belli bir süre sonra yine PCR testini yapmak gibi önlemler alıp, o kavga dövüş çıkartılmadan konu ele alınamaz mı idi? Üstelik yatay geçiş meselesi dahil, Türkiye’den öğrenci gelmesine dönük ciddi sorunların boy verdiği bu dönemde, bu akıl dışı kararla yaşattırılan, bir cinayettir. CIA, KİP, MOSAD, ya da bir başka istihbarat servisi, bizi; birimize sokmak için aylar yıllar harcaması gerekirdi. UBP- HP Hükümeti bunu “iki dakikada” hal etti. Burnunun ucunu göremeyenlerin aldığı, kör olası dar milliyetçi mantıkları bizi bir birimize soktu.
Gerçekten artık sorun çözecek diye, sorunları kaosa döndüren bu akıl dışı tavırlara son verin. Üniversitelere dönük eleştiri ve eksiklikleri dile getirmek haktır. Ama bunların yok olmasına yol açmamakta en büyük toplumsal sorumluluktur.
Sorun çözerken, kaos oluşturmak
Paylaş