Son zamanlarda bazı kişilerin, KKTC ve anavatana karşı düşmanca tutumunu ve saldırılarının pervasızca tırmandığı görülmektedir. Sığınacak tek limanımız olan anavatan ve devletimize karşı sürdürülen bu yıkıcı saldırıların öncüleri, maalesef bazı güçlü iç ve dış çevrelerce de desteklenmektedir.
Ülkemizdeki siyasi iktidarların mevcut olumlu olanaklara rağmen, beklenen düzeyde hizmet ettiği, başarılı olduğu, sorunlarla ilgilendiği ve sorunları çözdüğü söylenemez.
Aksine günlük basında ortaya konulan yapıcı uyarılara rağmen, en basit sorunlara bile anlaşılması zor bir tutumla ve ısrarla el atılmamaktadır.
Ancak siyasilerin hatalı yönetim anlayışları sonucu, karşılaşılan sorunlar nedeniyle, devletimizi ve anavatanımızı suçlamak haksızlıktır.
En küçük fırsatta KKTC ve anavatana saldıran ve Türk ordusunun ayrılmasını isteyen bu yolunu şaşıranların, Rumların bizi yok etmek için Fransa ve Almanya’ya askeri üs verme girişimlerine ve Sırbistan’dan gelişmiş silahlar almasına tepki göstermemesi, gerçekte bunların Kıbrıs Türk halkının da düşmanı olduklarını gösterir.
Tüm olumsuzluklara ve bozuk yönetim anlayışına rağmen, anavatan Türkiye’nin yardım ve desteği sayesinde, bugünkü yaşam düzeyimiz İngiliz ve Kıbrıs cumhuriyeti dönemi ile kıyaslanamayacak derecede çok daha iyidir.
Bu nedenle geçmişte yaşanan olaylardan ders almamız ve geri dönülemeyecek kötü bir sonla karşılaşmamak için, devletimiz ile anavatanın değerini bilmeliyiz.
Sorumsuzca, düşüncesizce hareket etmemiz, bizi geri dönülemeyecek felakete götürecek ve son pişmanlık fayda etmeyecek.
1878 yılında adanın İngiltere’ye devredilmesi sırasında atalarımızın ne kadar büyük acı çektiği ve 1974 barış harekâtına kadar yaşadığımız sıkıntıları unutmamalıyız.
Ayrıca Türk egemenliğinden çıktıktan sonra Balkanlar, Girit, Suriye, Irak, Rodos ve Ege adalarındaki Türklerin başına gelenlerden ders alarak hareket etmeliyiz.
Türkiye Cumhuriyetinden 10 yıl önce 1913’te 8,578 Km kare alanda kurulan, tarihte ilk Türk cumhuriyeti olan Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin, nüfusunun %85’inin Türk olmasına rağmen emperyalistlerin baskısı ile feshedilmesinden ibret almalıyız.
1974’ barış harekâtı sayesinde yeniden anavatanımızın koruması altına girmemiz, bizim için olağanüstü bir şanstır. Türk ordusunun yanımızda olmasının değer ve önemini takdir etmeliyiz.
Türk ordusunun ayrılması durumunda, hiçbir koşulda artık Avrupa Birliği toprağı sayılan Kıbrıs’a askeri müdahalede bulunabileceğini düşünmek aşırı saflık olur. 1974’den önce anavatanın müdahale hakkını kullanmasının 11 yıl engellendiği unutulmamalı.
Türkiye’nin yanımızda olmaması durumunda şimdi arkamızı sıvazlayan yabancılar ile Rum yetkililer yüzümüze bile bakmayacak. B. Trakya’daki soydaşlarımızın kaderini paylaşacağız ve müdür, Müsteşar, Vekil, Başbakan, Cumhurbaşkanı olmayı hayal bile edemeyeceğiz.
Rumlarla birleşmek için can atan ve Rum ulusal tezleri ile davasına hizmet eden Türklere bile zaman zaman güneyde yapılan aşağılayıcı saldırılar, korumasız kalmamız durumunda, ayırım yapılmadan hepimizin de felakete sürükleneceğimizin kanıtıdır.
Bu nedenle geri dönülemeyecek kötü bir sonuçla karşılaşmamak için, geç kalmadan aklımızı başımıza almalıyız.
İş işten geçtikten sonra pişman olmamızın, yararı olmayacağını ve kaybettiklerimizi geri alamayacağımızı bilmeliyiz.
Son pişmanlığın faydası olmaz
Paylaş