Ülkemizdeki sorunlara bakıldığı zaman, tümünün temelde; umursamazlıktan, dar görüşlülükten, basiretsizlikten, plansızlıktan, partizanlıktan, popülizmden ve uzun vadeli devlet politikası bulunmamasından kaynaklandığı görülür.
Tüm sorunların sade vatandaşlar tarafından bile bilinmesine rağmen, uzun yıllar askıda bırakılıyor.
Bu güne kadar iktidara gelen tüm siyasi partiler, maalesef devlet olanaklarını kullanma yetkisini ele geçirdiklerini düşünerek hareket ediyor.
İktidar ve muhalif siyasiler, uzun vadeli programlar yerine, vatandaşların sempatisini kazanmayı ön planda tutarak, oy kazanmak amacı ile hareket etmeyi tercih ediyor.
Politikacılarımızın çoğu, bakan olmak, devlet olanaklarını yandaşların ödüllendirilmesi ve oy avcılığında kullanmak düşüncesiyle, başkanlık sistemine karşı çıkıyor;
Geçmişten günümüze Rumlar, nüfus üstünlüklerine dayanarak adanın tümü üzerinde hak talebinde bulunuyor. Buna rağmen, adadaki nüfusumuzun korunup artırılması için, bir devlet politikası belirlenip benimsenmedi. Hatta eski cumhurbaşkanımız, çözüm görüşmelerinde, nüfusumuzun dörtte bir oranını geçmemesi şartını bile kabul etti;
Ülkemizde turizm, öncelikli sektör kabul edildiği halde, maalesef bunun gereklerine uygun hareket edilmiyor. Çevre temizliğine ve doğanın korunmasına önem verilmiyor;
Mevcut arazi ve su kaynaklarımızın sınırlı olmasına rağmen, verimli, akılcı, bilinçli ve verimli kullanması için gereken planlamalar yapılmıyor. Arazi kullanımını, disiplin altına alınmasını sağlayacak ‘Toprak kullanma’ yasası çıkarılmamakta;
Denizden döşenen borularla temin edilen suyun, belli bir disiplin içinde kullanılmasını sağlayabilecek planlamalar yapılmıyor. Tuzlanan ve kuruyan yer altı su kaynaklarımızın, rehabilite edilmesi için, projenin ömrü tamamlanmadan gereken çalışmalar yapılmıyor;
Grev ve eylemlerle günlük yaşamın sıkıntıya sokulmaması ve halkın mağdur edilmemesi için, gereken yasal düzenlemeler yapılmıyor;
STÖ’lerin tüzüklerindeki amaçlar yerine, ülke ve vatandaşların zararına olan faaliyetlerle uğraşmasını caydırıcı yasal düzenlemeler yapılmıyor;
Medya ve sosyal paylaşım sitelerinde ülke ve halkımızı zarara uğratıcı, ahlak kurallarına aykırı görüşler ortaya konulmasını caydırıcı yasal düzenlemeler yapılmıyor;
Yargıda davaların sürekli tehir edilmesi sonucu adaletin geç tecelli etmemesi için, caydırıcı yasal düzenlemeler yapılmıyor;
Düz işçi açığının belirlenecek ilkeler çerçevesinde resmi kanaldan anavatandan temini yerine, ülkemize turist ve öğrenci olarak gelenler tarafından kayıt dışı olarak karşılanmasına seyirci kalınıyor;
Sokakların suç işlemeye meyilli kişilerin insafına bırakılması sonucu, yabancılar pervasızca suç işlemekte ve vatandaşlarımızın güvenliğini tehdit etmektedir;
Haspolat arıtma tesisi ve anavatanın yaptığı 28 göletteki su kaynağından verimli bir şekilde yararlanılması için, gerekli düzenlemeler yapılmıyor;
Ülkemizin en büyük çevre sorunu olduğu kabul edilen taş ocakları üzerinde, en az 30 yıldan beri çeşitli bilimsel toplantılar yapılmasına ve çözüm şeklinin açıkça ortaya konulmasına, hiçbir siyasi parti sorunu meclise getirmiyor ve çözüm için uygulamaya geçilmesi için baskı yapmıyor;
Tek dayanağımız anavatandan koparılmamız, korumasız, çaresiz bırakılmamız ve bize dayatılan federasyon adı altında çözüme boyun eğmemizin sağlanması amaçlı kampanyalara yetkililer ses çıkarmamakta;
Anavatanın, kendi kendimize yeterli duruma getirilmemiz için bize yardımcı olmasına ve planlı hareket etmemizi istemesine karşı çıkılmaktadır.
İşin üzücü yanı muhalefet ve sivil toplum örgütleri, kronikleşmiş temel sorunların çözümü için, hükümetleri sıkıştırmıyor. Hatta siyasi partiler ile bazı STÖ’ler, adeta ülkemizde taş taş üstüne konulmasını engellemeyi misyon kabul ederek hareket etmektedir.
Hükümetler, atıl durumda bulunan kaynakların değerlendirilmesi için adım attığı, yatırım yapılmasının önünü açtığı, dış sermayenin yeni istihdam olanakları yaratmasına yeşil ışık yaktığı ve ülkeye bir şey kazandırmağa kalkıştığı zaman, malum engelleyici kesim hemen yaygara koparıyor;
KKTC’deki çakma barışseverlerin birleşmek için can attığı Rum yönetiminin yabancı yatırımcıları baş tacı etmesine karşın, bizde tesadüfen gelenler, ‘sömürü, peşkeş, irade varlıklarımıza saldırı’ gibi çağdışı ve komik sloganlarla suçlanıyor, kaçırılması için her yola başvuruyor;
Ülkemize zenginlik kazandıracak eserler, yatırımlar, hizmetler yapılması, kaynakların işletilmesi, yeni iş alanları açılması, yol, gökdelen ve Üniversitelerin kampus açması, memnuniyetle karşılanacağına, engellenmesi için elden gelen yapılıyor;
Pervasızca devletimizin ve resmi kuruluşlarımızın yozlaştırılmasına, verimli hizmet yapamayacak duruma getirilmesine, halkımızın devletinden soğutulmasına, yeni neslin aidiyet duygusu ile yetiştirilmemesine, ulusal değerlerimizin itibarsızlaştırılmasına, devlet otoritesi ve saygınlığına gölge düşürücü söylem ve eylemlere yetkililer seyirci kalmaktadır;
Sonuçta anavatanın olağanüstü destek ve yardımlarına rağmen, KKTC’de taş taş üstüne konulması, ülkenin sorunlarının çözülmesi ve halkın refaha kavuşturulması engellenmektedir.
Silkinip kendimize gelmeliyiz
Paylaş