Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında Mali İşbirliği Protokolü imzalandı. Ekonomik kriz üzerine, pandeminin neden olduğu yıkımla imzalanan bu antlaşma önemli oldu.
Türkiye ile imzalanan bu protokoller bir merhemdir. Fakat bu merhem, yaranın acısını almaya katkı sağlasa da buna yol açan esas hastalık kaynağını tedavi etmemize yeterince katkı sağlamadı.
Bu nedenle bu ciddi kaynaklar, deyim yerinde ise kuma dökülmüş bir kova su oldu. Bunda kusur tek taraflı değildir. Kıbrıs Türk tarafının ve Türkiye’nin eşit sorumluluğu vardır.
Şimdi bugüne geldiğimizde hibe ve kredi olarak Türkiye Cumhuriyeti, KKTC’ye 2.288 milyar TL Mali Katkı yapmayı bu imza ile deruhte etti. Hatırlanacaktır. 8 milyar TL toplamı olan KKTC 2020 Bütçesi Meclis’te oylanırken, Maliye Bakanı Sayın Amcaoğlu sunuş konuşmasında, 2020 yılı için Türkiye’nin hibe ve kredi olarak gelecek olan Mali Desteğin toplamının, 1.400 milyar TL olacağı bilgisini vermişti. Ancak çeşitli nedenlerle bu gerçekleşmedi. Şimdi pandemi sonrası imzalanan bu yeni protokol ile KKTC’ye aktarılacağı ifade edilen kaynak, 2020’de söylenen ama gerçekleşmeyen katkı miktarından 888 milyon TL fazladır. Pandeminin yol açtığı ciddi ekonomik yıkımı da göz önüne aldığımızda bu bir ek imkandır. Ama bu olacak mı? Birinci soru bu. İkincisi ise nasıl olacağıdır.
Ama bunun çok önemli bir yanı var. İmzalanan protokolü iki taraf kendi mevzuatına bağlı olarak onaylaması gerekir. KKTC yasal temeline bağlı olarak bunu Meclis’te onaylaması lazım ve ayrıca bu yılın sonuna protokol öngörüsüne göre pek çok yasal kararın da alınması gerekir.
Bu arada bir başka gerçek daha var. 2020 bütçesinde 1.440 milyar olarak öngörülen TC Desteği, Bütçe Meclis’te görüşülürken, Türkiye ile protokol imzalanmadığı için bu yardımlar bütçenin ilgili kalem ve projelerinde gösterilmemişti. Bunlar, Maliye Bakanlığı altındaki Yedek Ödenekler bölümünde toplam olarak gösterilmişti. 2020 Bütçesinde 1.400 milyar TL olarak gösterilen ve bununla birlikte 8 milyar TL ulaşan KKTC bütçesinin önce, 888 milyon TL’lik ek kaynak girdi öngörüsü ile yeniden tadil edilmesi. Ayrıca bu yardımların, protokol öngörüsü doğrultusunda ilgili Bütçe Kalemlerine yansıtılması gerekir.
Yani KKTC Meclisi ile Hükümetinin olağanüstü çalışması gerekiyor. Halbuki Meclis, 1 Temmuz’da tatile girecek. Ekim ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçimi nedeni ile de Ağustos sonu itibarı ile seçim yasakları başlayacak. Eğer bunlar hızla ele alınmazsa bilin ki kendi kendimizi yönetme konusunda Türkiye karşısında içine girdiğimiz veya itildiğimiz güvensizlik konusuna, yeni bir halka ilave edeceğiz.
Bu protokolün, hibe ve krediyi düzenleyen eklerinde ifade edilen bir hususu, kendi kendimize yol açtığımız zararların büyüklüğünü ortaya kor. Hibe başlığının 6. maddesinde “ İktisadi ve Mali İşbirliği Antlaşmasının 111/4 maddesi uyarınca her ay hazırlanacak raporlarda; 2020 yılında tüm kamu kurumlarında (Merkezi Yönetim, KİT, Fon, Döner Sermaye, Belediye vb. dahil) mevcut çalışan, işe alınan ve işten ayrılan personel sayıları ile her ne ad altında olursa olsun yapılan düzenli ödemelere (emekli, sosyal yardım, burs, özürlü vb. ) ilişkin gelişmeler ayrıntılı olarak yer verilir. Ayrıca yeni personel istihdamı için KKTC Maliye Bakanlığınca verilen izinler rapora dahil edilir.”
Belediyelerde istihdamla içine girdiğimiz kötü yapıya, kendi inisiyatifimizle tedbir geliştirmediğimiz için, şimdi protokol ile kafamıza vura vura; kaynak adına, belediyelerin özerkliğini dahi yok ediyoruz. Çünkü bu, seçim kazanmak için “bizim” yaptıklarımız ile Türkiye’nin bu öngörülenlere karşın, sakıncalı gördüklerinin seçimi kaybetmesi için bunlara ya göz kapatması ya da ön vermesi ile gerçekleşti. Şimdi belediyelerin de özerkliği güme gidiyor. Kuşkusuz ki bu protokol hükümlerinin yol alması için ilgili pek çok yasanın da değişmesi gerekir. Sözün hülasası. Bu protokol için pek çok işin yapılması gerekir. Bunlar olmazsa biraz zaman geçince hani dediğimizde; siz size düşenleri yerine getirmediniz ki mazeretini yeniden görebiliriz.
Protokol
Paylaş