KKTC, henüz ulusal mücadelesini tam olarak tamamlamasına rağmen, tanınmış ve uygar ülkelerin sahip olduğu tüm devlet kuruluşlarına sahiptir. Anayasası, yasaları en uygar ve demokratik ülkelerin düzeyindedir.
Fakat, KKTC’nin ilanından sonra, biçimsel olarak tüm devlet organlarının oluşturulmasına, ihtiyaç duyulan yasaların hazırlanmasına rağmen başarılı bir yönetim oluşturulduğunu kabul etmek zordur.
Çünkü kişisel değerlendirme ve görüşüme göre, makamlarda görev alanlar; anayasaya, yasalara ve hizmet şemalarında belirtilen yükümlülüklerini gereken düzeyde yerine getirmemektedir.
Geçmişten günümüze işbaşına gelen ve muhalefette kalan tüm siyasiler, uzun vadeli hizmet sağlamaya ve devletin devamlılığına gereken önemi vermemektedir.
İktidara gelen siyasiler, devlet olanaklarını kullanma yetkisini elde ettiği anlayışı ile hareket etmekte, devlet olanaklarını oy avcılığında pazarlık aracı ile kullanmaktadır.
KKTC’nin kuruluşundaki gerçekler dikkate alınarak ve çok iyimser duygularla hazırlanan anayasamızda, ulusal mücadelemizin tam olarak tamamlanmadığı ve Rum’un propaganda gücü dikkate alınmadığı için, devleti koruyucu etkin ve caydırıcı maddeler konulmadı.
Rum, yoğun propaganda ve beyin yıkama kampanyaları ile KKTC’de elde ettiği zayıf halkalarla işbirliği ve onların yardımı sayesinde, bizi içeriden çökermek çabalarında başarılı oldu.
Yürürlükte olan 17/1986 Milli Eğitim Yasasının 5. mad. Genel Amaçlar başlığı altında Kıbrıs Türk Toplumunun var oluş mücadelesini, kültürel ve manevi değerleri koruyan, toplumu ve yurdunu seven, Anavatan Türkiye’ye bağlılığı gözeten bilgiler doğrultusunda çocuklarımızın yetiştirilmesi öngörülmektedir.
Buna rağmen çeşitli yöntemlerle, etkinliklerle yeni neslin Barış, işbirliği kisvesi altında yeni neslin Rum ve emperyalistlerin emellerine hizmet edecek şekilde yetiştirilmesine göz yumulmaktadır.
İşbaşına gelen tüm siyasi partiler, uzun vadeli planlamalar yaparak ülkeye hizmet etmek yerine günü birlik kararlarla yönetmeyi tercih etti.
Devlette görev yapan bazı kişiler bile pervasızca devletimize saldırmakta, istikrarlı ve iyi maaş elde ettiği devleti yıkmaya çalışmaktadır.
Bazı kişiler, bizi düşman kabul ettiğini uygulamaları ile ortaya koyan Rum siyasilerle işbirliği yapmakta, Rum Yunan ulusal tezlerini savunmaktadır.
Henüz ateşkes durumunda olduğumuz güneydeki siyasi parti milletvekili KKTC’de ofis açmakta ve istediği şekilde faaliyetlerde bulunabilmektedir.
Rum siyasi yetkilileri kimseden izin alma gereği duymadan, KKTC’de Rumların yaşadığı köyleri ziyaret edebilmektedir.
KKTC vatandaşlarının ithal edilen tüm ihtiyaçları için gümrük vergisi ödemesine karşın, KKTC’de yaşayan Rumlara gümrüksüz gıda maddesi gönderilmektedir.
Karpaz’da yaşayan Rumların öldükten sonra, taşınmaz mallarının güneyde yaşayan varislerine verilmektedir.
Gelecekte karşılaşılabilecek sorunlar umursanmadan, Maronitlerin KKTC’ye getirilip yerleştirilmesine çalışılıyor.
Maalesef makamlardaki atanmış ve seçilmiş yetkililer, popülizm nedeniyle, anayasa ve yasalarda aykırı tutum, davranış ve açıklamalara karşı gereken işlemleri yapmaktan kaçınmaktadır. Eleştirilmemek ve kimseyi karşısına alamamak, kırmamak herkesi memnun etmek için popülist yönetim anlayışı ile hareket etmektedir.
Hiçbir atanmış ve seçilmiş yetkili hatalarından dolayı başkaları hakkında yasal işlem yapmaktan kaçınmaktadır.
Devlette altta olanların amirlerinden çekinmesi yerine, adeta amirler maiyetindekilerden çekinmektedir.
STÖ’ler, atanmış ve seçilmiş yetkililerin tüm faaliyetlerine karışmakta, yönlendirmeye çalışmakta, eylemlerle tüm taleplerini kabul ettirmektedir.
Popülizm ve popülist siyasilerin iktidar oluşu yaşanan dönemde, KKTC yanında insan halklarının karşılaştığı en ciddi tehdit ve sorunlardan biridir.
Aslında kitlesel kayırmacılık, hukukta ayrıcalıklı uygulama, devletin gasp edilmesi otoriter rejimlerin başvurduğu yöntemlerdir. Ancak Popülistler bu yöntemleri halk adına meşru göstermektedir.
Bazı kişiler popülizmi modern faşizmin günümüze uyarlanmış şekli olarak neo-faşizm şeklinde nitelemektedir. Karşı uçta olanlar ise demokrasinin demokratikleştirilmesi ve demokrasinin gerçek sesi olarak değerlendirmektedir.( Orhan, Selim Ankara Üni. Hukuk Fak. Dergisi, 68 (4) 2019: 795-840).
Popülizmin sonu hüsrandır
Paylaş