Çağdaş ülkelerde çeşitli meslek gruplarının ortak çıkarlarını korumak amacı ile örgütlenerek birlikte çalışması en doğal haktır. Yalnız bu konuda ölçü kaçırılmamalı, aynı amaçla onlarca dernek, birlik kurulmamalı.
Ayrıca Sivil Toplum Örgütleri, faaliyetlerini kuruluş tüzüklerinde belirlenen amaçlar doğrultusunda yürütmeli.
STÖ yöneticileri; üyelerin, siyasi tercih ve ideolojik tercihlerinin farklı olduğunu dikkate almalı, kişisel görüşleri doğrultusunda eylem ve açıklamalardan kaçınmalıdır.
Siyasi yetkililer de STÖ’lerin tüzük ve senetlerinde belirlenen amaçlar dışındaki konularla, hele siyasetle meşgul olmasına izin vermemeli.
Sosyal paylaşım siteleri ve medyada ortaya konan görüşler, birçok kişinin bazı STÖ’lerin tutumunu, temsil ettikleri kitle ve amaçları yerine siyasetle meşgul olmasını, karşı tarafın tezlerini savunmasını ve özellikle yerli yersiz grev yaparak yaşamı sıkıntıya sokmasını desteklemediği hatta şikayetçi olduğunu ortaya koymaktadır.
KKTC’de solcu geçinen bazı siyasiler ile STK yöneticilerinin, Sovyetlerin dağılmasından sonra batılı emperyalistlerle sıkı fıkı olması, Avrupa aşkı ile yanıp tutuşması, egemenliğimize, özgürlüğümüze, devletimize karşı cephe alması ve Rum’a yamalanmamız için mücadele etmesi tesadüfi mi?
Acaba bazı Sivil Toplum Örgütü yöneticilerin bir yandan haksızca anavatana saldırırken, öte yandan tutum, davranış ve açıklamaları ile batılı emperyalistler ile Rumların çıkarlarına hizmet etmesi, nasıl açıklanabilir?
Bazı STÖ temsilcilerinin, 1878’den günümüze Kıbrıs’taki tüm çatışmaların sorumlusu olan Yunanistan başbakanını ziyaret etmesinin Kıbrıslı Türklere herhangi bir yararı olabilir mi?
Güneydeki Rum Yönetimi, göstermelik STK veya siyasi parti kurularak, yabancı çıkarlarına hizmet etmesine, temsilcilerinin yabancıların maddi desteği ile uluslararası formlara katılıp Türk tezini destekleyen demeçler vermesine göz yumar mı?
Demokrasi başıbozukluk veya herkesin istediğini yapması olmadığına göre, devlet; yabancıların yerli işbirlikçileri kullanarak, ülkeye zarar vermesine seyirci kalamaz.
Bu nedenle, adadaki varlığımızı sürdürebilmemiz için; STÖ’nün tüzüklerinde belirtilen konular dışında faaliyet göstermesine göz yumulmamalı, gelir kaynakları ile harcamaları denetlenmeli ve ‘Truva atı’ olarak kullanılmalarına fırsat verilmemeli.
Ben de bir STÖ’de görev yapıyorum. Bazı STÖ’lerin de çok yararlı hizmetler yaptığı inancındayım.
Fakat sosyal medyadaki yorumlar, şikayetler ve günlük hayatımızda konuşulanlar, ülkemizde bazı sivil toplum örgütlerine karşı, büyük bir hoşnutsuzluk olduğunu gösterir.
Hele bazı STÖ yöneticilerinin aşırı ideolojik tutumları, aslı görevleri yerine politika ile ilgilenmeleri, grev silahını kullanarak vatandaşları hak elde etmede, pazarlık aracı olarak kullanması, sivil toplum örgütlerini ekonomik kalkınma ve halkımızın varlığı için büyük tehdit olduğu inancının güçlenmesine sebep oluyor.
Yaşanan dönemde bir çok kişi, seçilmiş ve atanmış yetkililerin; devletimizin yıkılması ve halkımızın özgürlüğünün elinden alınması için sürdürülen çok profesyonelce ve yoğun kampanyalara seyirci kalması ve günden güne daha tehlikeli boyutlara ulaşmasından şikayetçidir.
Liderimiz ve kurucu cumhurbaşkanımızın rahmete kavuşmasından sonra, halkımızın lidersiz ve devletimizin de korumasız kaldığını düşünen bazı çevreler, yıkıcı faaliyetlerini her geçen gün artırıyor.
İçinde bulunduğumuz koşullar nedeniyle bazı örgütlerin yönetimini ele geçiren ve medyada destek bulan kişiler, belki bugün gerçekleri olduğundan farklı gösterebilmekte ve halkı yanılttığını düşünebilmekte ve ülkemize zarar verdiğini göz ardı edebilmektedir.
Ancak tarih, gerçekleri yazacak ve bugün ülkemiz ile halkımızın zararına uğraşanlara hak ettikleri sıfatı mutlaka verecektir.
Örgütlenme üzerinde görüşler
Paylaş