BM Genel Kurulu yine pek çok olaya tanıklık etti. Rutin ve klasik işler yanı sıra, ciddi sorunlara dönük kimisi sert, kimisi gelecek için olumlu olabilecek gelişmeleri de içerdi.
BM Genel Sekreteri Sayın Guterres'in konuşması önemli idi. Sayın Guterres konuşmasında dünyanın çok kutuplu bir hale döndüğünü; ancak BM'nin buna dönük bir yeni düzenlemeye giremediğini, bu bakımdan üye ülkelerin buna eğilmesi gerektiği mesajı çok dikkat çekici idi.
Ayrıca Sayın Guterres'in, tüm dünyanın geleceği bakımından önemli olan Ekolojik sorunlara dikkat çekmesi ve dünyanın ısınması sorununda ciddi uyarılar yapması da önemli idi.
Ancak bunlara karşın, konuşmasına geç kalarak tüm dünya liderlerine dönük saygısızlığın dik alasını yapan ABD Başkanı Sayın Tramp; konuşmasında buna, güç ve üstünlüğün pervasızlığını da ekledi.
Hitabında, sanki ABD iç siyasetine seslenir gibi, seçildiği iki yılda ABD için çok iyi şeyler yaptığını anlatması ve bunun da gülüşmelere yol açması, pervasızlığın tipik göstergesi idi. İran'a dönük saldırgan tavrı ve ticaret savaşları dahil dünyaya ABD'nin gücünü gösterme tavrı da irkiltti.
BM Genel Sekreterinin dünyanın ısınması konusunda dile getirdiği ciddi uyarılara dönük, Tramp’ın duyarsızlığı, ısınmayı engelleyecek uluslararası antlaşmadan çekilmesinin tüm dünyayı etkisi altına alan ve alacak olan bu felakete karşı sorumsuz tavrı da olaya damga vuran bir yandı.
BM Genel Kuruluna hitap eden Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın, BM Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesinin veto hakkı dahil, BM'nin dünyanın sorunlarını ele almakta yetersiz kaldığı eleştirilerini Sayın Tramp'ın konuşması sonrası, o kürsüden dile getirmesi çok önemli ve yerinde idi.
Sayın Erdoğan’ın dile getirdiği bu sorun ve eleştiriler, Sayın Guterres'in BM’nin yapılanması ve reform gerektiği konuşmasından sonra açıklıkla ifade edilmesi önemli idi.
Ancak bu genel gelişmeler içinde bizi doğrudan ilgilendiren olaylar da oldu.
Türkiye Cumhurbaşkanı ile Yunanistan Başbakanının görüşmesi.
Garantör ülkelerin “ gayri resmi” toplanması.
Ayrıca magazinsel görünse dahi, Sayın Erdoğan ile Sayın Anastasiadis'in ayak üstü bile olsa, çağdaş insanlar olarak el sıkışmaları, hal hatır sormaları da önemli idi.
Sondaj, ne Sondajı?
Güney basın haberlerine göre Üç Garantörün gayri resmi buluşması “Sondaj nitelikli” imiş.
Kuşkusuz aklımız fikrimiz Doğu Akdeniz’de yapılan ve ilgili tüm tarafları siyasi, askeri gerginlik içine sokan sondaj işlerine takılı olduğu için bu toplantı için ifade edilen sondaj işini, bu zannetmemeliyiz.
Çünkü bu “sondaj”, hidrokarbon sondajı değildir.
Garantör ülkeler bellidir ki Kıbrıs sorunun çözüm süreci için ne yapılabileceği konusunda “meşveretleştiler.” Bu gelişme, adına sondaj dense bile, bence, “Kaleden kaleye şahin uçurtmaktan “ daha iyi bir şeydir.
Bunun akabinde, Sayın Lute'nin BMGS’ne vereceği raporla birlikte, iki toplum liderinin, Genel Sekreterle yapacağı görüşmeler önemli olacak.
Bunun arkasında iki liderin, Garantörlerin yaptığı gibi bir gayri resmi veya resmi bir teması olur mu?
Garantörlerin, “Sondajının” verilerini bilmediğimiz için kesin konuşamayız. Ama o “sondaj” ansızın değil , önceden yapılmış “sismik” araştırmalar sonrası olduğu için, çok da “guduruya” dayanmadığını var saymalıyız.
Ama bu gelişmelerin arkasından, olumlu bir yansımanın olması için, iki tarafın iç dinamiklerinin de ciddi ve yaratıcı olacak bir enerji üretmesi gerekir.
Sayın Erdoğan'ın New York'tan sonra gerçekleştireceği Almanya ziyaretinin de bu “sondajın” daha da verimli olmasına katkı sağlama potansiyeli vardır. Bu ziyarette, Türkiye ve Almanya arasındaki olumlu gelişmeler, ayni zamanda Türkiye ve AB arasındaki ilişkilerin gelişmesine de katkı getirirse. Bu Kıbrıs sorunun çözümüne ve Doğu Akdeniz’deki gerginliklerin aşılmasına önemli bir katkı getirir.
Durum açıktır. New York’taki gelişmeler, Federal Çözüm olgusunun hala, sorunları aşmak için en ciddi geçit olduğunu göstermektedir. Buna iki tarafın tüm siyasi ve demokratik güçleri sarılmalıdır…
New York ‘ta Garantörler “ Sondajı”!
Paylaş