Sayın Lute'nin ziyaretinden sonra Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak herkes kendi meşrebine göre yorum ve değerlendirmelerde bulundu.
Siyasi görevleri nedeni ile Güneyde ve Kuzeyde “ Müzakereci” olarak görev de yapmış olan, ancak şu anda siyasi görevleri farklı olan bu iki siyasinin, Sayın Lute'nin ziyareti sonrası basına yansıyan demeçlerini değerlendirmek gerektiğine inanıyorum.
Farklı bakış açılarına karşın, ortak olduğunu gördüğüm değerlendirmeler de yaptılar.
Sayın Özersay katıldığı programda kendisine sorulan, “ Kıbrıs konusunda bir şey mi pişiriliyor? “ sorusuna şöyle bir cevap verdi.
“ Şartlara, aktörlere, unsurlara baktığımda Kıbrıs konusunda bir şey pişirildiği yok” dedi.
Bu konuda, Güneyde Sayın Mavroyannis'in ifade ettiği daha farklı bir değerlendirme var.
Ancak, Sayın Mavroyannis'in ne dediğine geçmeden evvel, onun ve Sayın Özersay’ın buluştuğu bir ortak tespite de işaret edelim. BMGS Danışmanı Sayın Lute'nin görevi ile ilgili, ikisi de Sayın Lute'nin misyonunun BM Genel Sekreterine, Danışmanlık yapmak ile sınırlı olduğunu vurguladılar.
Sayın Mavroyannis, BMGS Danışmanı Sayın Lute'nin, kesin bir takvimle hareket etmediğini ve “ anlayış şekillendirmeye ve bundan sonrası için Genel Sekretere Danışmanlık yapmaya çalışıyor” dedi. Tanımlaması daha net oldu.
Peki bunun nedeni ne?
Bir kere Sayın Özersay’ın, bu süreçle ilgili olarak, soruya temel olan, “Bir şey mi pişiriliyor “ ifadesi ile kendini baskı altında hissettiği açıktır.
Bu baskı da dış baskı değil, iç baskıdır. Çünkü Federal Çözüm olgusunun gündemden düşmesi için içte; dünya konjektöründeki gelişmelerin de beslediği yapay, negatif bir ortam var.
Federal çözümü öngören her girişimi, dıştan kotarılan adım olarak gören bir yaklaşım bize biçilmeye çalışılıyor. Sayın Özersay’ın muhatap olduğu “ pişiriliyor mu” sorusu da bu ortamın ürünüdür.
Bu nedenle Sayın Özersay’ın cevabı da yaratılan bu yapay endişeyi giderme üzerine oluyor. Bundan ötürü de “ aktörlere, unsurlara baktığımızda yeni bir şey yok” diyor.
Fakat Sayın Mavroyannis; bu yan ile ilgili olarak farlı bir şey ifade ediyor.
“ Hepimizin aklında, Eylül’de BM Genel Kurulu çerçevesinde farklı istişareler olacağı var”, diyor.
Yani, bir yandan Sayın Lute'nin bir zaman takvimi yok diyor. Ama öte taraftan da Eylül' deki BM Genel Kurulunu işaret ediyor. Bu arada bir başka tarihte işi zorlamaktadır. Buda BM Barış Gücünün görev süresinin 6 ay sonra, Ocak 2019'da uzatılması konusudur. Son uzatmanın sorunlu olması ile bunun da bir nevi takvim zorlaması olduğu iması, açıklamasında kendini gösteriyor.
Bundan ötürü Sayın Mavroyannis, takvim yok derken, bu doğal takvimlerin yol açabileceği gelişmeler de olabileceğini kendi halkına mesaj olarak vermeye çalıyor.
Kuzeyde iç siyasette, Federal Çözümü öldürmek isteyen bir siyasi anlayış var. Demokrasi içinde bu doğaldır. Ancak bu görüşün baskısı altında kalırsanız statükonun darlığına sıkışırsınız..
Dolayısı ile Sayın Mavroyannis, Eylül' deki BM Genel Kurulunu işaret edip, buna dönük çalıştıklarını söylerken , maalesef bizde; “Federal Çözüm dinamiğini nasıl etkisizleştirebiliriz” anlayışının yol açtığı siyasi psikolojinin ürkekliği altında, bu geniş bakış açısını kendi halkımıza veremiyoruz.
Üstelik Sayın Mavroyannis'in söylediklerinden ayni zamanda, Türkiye ve Yunanistan üst düzey siyasi yetkileri arasında, Güvenlik ve Garantiler konusunda konuşmalar olduğunu da anlıyoruz. Sayın Mavroyannis bunu da kendi halkına, “ Yunanistan Başbakanı, Sayın Anastasiadis’e gelişme olursa bilgi vermek sözü verdi” diye de diplomatik olarak ifade ediyor.
Yani, Sayın Mavroyanis ile Sayın Özersay’ın açıklamaları arasında böyle bir fark da var. Bu farkın bir nedeni de Kuzeyde bu konuların tabu haline getirilmesi ve siyasetin, bu tabular içinde kısırlaşmasıdır. Bu yüzden Türkiye Hükümet ve siyasi yetkilileri daha açılımcı olabilmektedir. Tabu yapılan konularla ilgili, bir fikir egzersizinin dahi günah sayıldığı yerde, statükoculuğun taş kalıpları içinde ezilirsiniz.
Sayın Mavroyannis ile Sayın Özersay’ın buluştuğu diğer bir nokta daha var . Buda eğer, bu yeni süreçten Şubat 2014 Ortak Belgesinin işaret ettiği siyasi eşitliğe dayalı, iki bölgeli, iki toplumlu, Federal bir çözüm yönünde bir şey çıkmazsa; Kıbrıs’ı ve onun iki toplumunu ciddi bir belirsizliğin bekleyeceğidir. Bu belirsizlik ise, dünyanın ve bölgenin bu günkü konumunda ve hidrokarbon meselesinin de karmaşıklığında, bizi ateşe daha da yakınlaştıracak.