Kıbrıs’ta iki halkın, barış içinde ve birlikte yaşaması güzel bir idealdir Ancak, bunun gerçekleştirilebilmesi için, her iki tarafın da gerçekten istekli olması ve bu ülküyü samimi olarak benimsemesi gerekir.
Taraflar veya taraflardan biri, çözümü belirli amaçlarını gerçekleştirmek veya bir sıçrama tahtası olarak kullanmak niyetinde olduğu takdirde, 1960’da olduğu gibi anlaşmanın mürekkebi kurumadan yeniden çatışmalar başlayacaktır.
Kıbrıs Türk halkı olarak, bu topraklardaki varlığımızı sürdürebilmek için, mutlaka çevremizdeki gerçekleri görmek ve anlamak zorundayız.
Küçük ülkemizde her iki halkın yan yana barış içinde yaşayabilmesinin en önemli koşulu, iki tarafın da sınırlarının belirlenmesi ve bu sınırların bozulamayacağının güçlü garantilerle güvence alınmasına bağlıdır.
Bunun sağlanması durumunda, taraflardan birinin adanın tümüne sahip olma olasılığı ortadan kaldırılacağı için, rekabet, sürtüşme, etnik çatışma olmayacak ve adada barış ve huzur da bozulmayacaktır.
Öte yandan, herhangi bir tarafın adanın tümüne sahip çıkmasına açık kapı bırakan herhangi bir çözüm şekli, mutlaka yeniden etnik çatışmalara yol açacaktır.
Amaç gerçekten birleşik ve bir arada yaşamak ise ve bu söylem arkasına gizlenerek, adanın tümüne sahip çıkmak değilse ,iki halkın AB çatısı altında birleşmesi de mümkündür.
Ancak, tek halk, tek uluslar arası kimlik ve mülkiyet sorununun bireysel olarak çözümlenmesi üzerinde ısrar edilmesi, bizim de tıpkı Yunanistan’daki Türklerin durumuna düşürülmek istendiğini anlaşılıyor.
Bu nedenle, barıştan yana görünmek, emperyalist güçlerin takdirini kazanmak, sırf Türkiye ile bütünleşmemek için karşı tarafın her istediğine razı olmak pahasına birleşik bir çözümün gerçekleştirilmesi ve halkımızın 1963 döneminin de gerisine sürüklenmesi başarı değil, basiretsizlik olur.
Kimse, birleşik bir yönetimde halkımıza her türlü maddi olanağın sağlanacağı, Rumların ekonomik bakımdan kalkınmamıza katkıda bulunacağı hayaline kapılmasın.
Aksine, şimdi var olan özel sektörümüz de, çok güçlü muhatapları ile rekabet edemeyecek ve ekonomik bakımdan tümüyle Rumlara bağımlı olacağız.
İki toplumu yakınlaştırma çabalarına rağmen komşunun tutum ve davranışları, maalesef bizimle barışmak, işbirliği yapmak, birlikte yaşamak niyetinde olmadığını gösterir.
Rumlar her konuda Kıbrıs cumhuriyeti sıfatı arkasına saklanarak bizimle işbirliğinden kaçınmakta ve ekonomimizi çökertmek için her yola başvurmaktan çekinmemektedir.
En son olarak da komik duruma düşmek pahasına sıkı kontrol ve cezalarla Rumların kuzeyden benzin alması engellenmektedir.
1950’li yıllardan günümüze bizi ekonomik bakımdan çökertmek, böylece göçe zorlamak ve nüfus üstünlüğüne dayanarak adanın tümüne sahip olmak amacında olan Rum tarafının, birleşik bir çözümden sonra tutumunun değiştirebileceği düşünülebilir mi?
Birlikte yaşamak istek ve niyetinde olan iki halkın, müzakere sürecinde birbirlerine karşı dostça ilişkiler içinde olması gerekmiyor mu?
Birleşik çözüm çabalarının sürdürüldüğü bir dönemde bile Rum tarafının ekonomimize zarar vermek çabalarından vazgeçmemesi, bizimle samimi olarak sürdürülebilir bir ortaklıktan yana olmadığının kanıtı değil mi?
Kıbrıs’ı, şimdiki nüfusumuz kadar şehit verilerek vatan yaptığımız, halklar için de kendi kendini yönetmekten daha iyi hiçbir şey olamadığı unutulmamalı.
Komşunun birleşik çözüm istemesinin tek nedeni de, egemenliğini kuzeye yaymaktır.
Komşu bizimle ortaklık yapmak niyetinde değildir
Paylaş