1960’ta kurulan fonksiyonel federasyon olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, kanlı çatışmalara ve büyük acılara sebep olduğu inkar edilemeyen bir gerçektir.
Bu nedenle, birleşik-federal çözüm seçeneğinin sürdürülebilir olmadığını ifade eden Anastasiadis’e kızmak yerine gerçekçi olmamız gerekir.
Yaşanan acı deneyime, yaklaşık yarım asırdan beri birleşme zemininde sürdürülen müzakerelerden sonuç alınamamasına rağmen, bizim hala daha tek taraflı olarak, tek çözüm seçeneği olarak birleşik federal çözüm üzerinde ısrar etmemizin haklı bir gerekçesi olamaz.
Hele Rumların niyetlerini açık bir şekilde ortaya koymasına rağmen, ‘birleşik Kıbrıs- federal çözüm’ sloganının tekrarlanması ve Rum’un her türlü onur kırıcı hareketlerinin görmezlikten gelinmesi; iç işlerinde ise her şeyi oluruna bırakan günü birlik yönetim anlayışının tercih edilmesi, tarihe mal olacak çok büyük bir hatadır.
Bugüne kadar yaşanan olaylar, geçirilen acı deneyimler, sorunun çözümü için tek çıkar yolun KKTC’nin tanınması olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Görüşmecilerimizin Kıbrıs Türkü için ölüm fermanı olan Guterres önerilerini bile kabul etmesine rağmen, Rumların müzakereleri çökertmesi, bizimle hiç bir şekilde ellerindeki Kıbrıs cumhuriyeti gücünü paylaşmak niyetinde olmadıklarını kanıtlamıştır.
Yarım devlet olmalarına rağmen, kendilerinin Avrupa Birliğinde 80 milyonluk devletlerle, sayısal siyasi eşitliğe sahip olmasına rağmen, nüfus üstünlüklerini öne sürerek bize siyasi eşitlik hakkı tanınamayacağını açıklaması iyi niyet gösterisi olamaz.
KKTC tanıtılmadığı sürece, Rum tarafının gasp ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti avantajı nedeniyle, bizimle eşit ortaklığa yanaşmayacağı aşikârdır.
Rumların açıkça niyetlerini ifade etmelerine rağmen, bizim için tek çıkış yolu olarak birleşmek ve federasyon üzerinde ısrar etmemiz çıkarımıza bir tutum olamaz. Çünkü :
KKTC’ tanınmadığı sürece, AB’yi arkasına alan Rumlar, üzerimizdeki haksız izolasyonların kaldırılmasına izin vermeyecek, deniz ve hava limanlarımızın uluslararası trafiğe açılması, Rumlar tarafından engellenecek ve cezalandırılmamız sürdürülecektir;
-Alan olarak daha az olmasına karşın Rumların kuzeyde kalan taşınmaz mallarından çok daha değerli olan güneydeki mallarımızın üzerine sünger çekilirken, kuzeydeki Rum malları için bizden altından kalkılamayacak kadar tazminat talep edilecektir;
-Batılı emperyalistlerin desteğini alan Rumlar, denizlerdeki hidrokarbon kaynaklarından tek yanlı yararlanacak;
-Anavatanın AB’ye üyeliği müzakerelerinde anavatana Rum limanlarını açması ve daha sonraki aşamalarda ise, Rum yönetimini tanıması dayatılacaktır;
Rum yönetiminin, içimizdeki işbirlikçilerin yardımı sayesinde, zamanla KKTC’yi içerden çökertebilecekleri umudu nedeniyle, müzakerelerde bizi oyalamak ve zaman kazanmak amacında olduğu inkar edilemeyen bir gerçektir.
Türkleri ezeli düşman gören ve her koşulda Rum –Yunanistan ikilisini destekleyen devletler ile bunların güdümündeki kuruluşların yarım asırdan beri müzakerelerde oyalanıp ambargolarla cezalandırılmamızı ve zarara uğratılmamızı umursamaması belki yadırganamaz.
Ancak Kıbrıs Türklerinin ve Anavatanın çıkarlarını savunmakla yükümlü olanların, sonuç alınamayacağı aşikâr olan federasyon üzerinde ısrar etmesi tarihi hata olacaktır.
Ezberlenen içi boş sloganlar, ideolojik saplantılar, dayanaksız ve art niyetli Türkiye fobisi bir yana bırakılmalı niyetlerini ortaya koymasına rağmen, bizimle birleşmesi için Rum’a yalvarmaktan vazgeçilmeli. Kıbrıs sorununun temelli çözümünde tek çıkış yolunun KKTC’nin tanıtılması olduğu görülmeli, bu doğrultuda mücadele etmemizden başka çare bulunmadığı kabul edilmelidir.
Megalo İdea hedefinden vazgeçilmediğine ve Rum Meclisinin ENOSİS kararı iptal edilmediğine göre, iki devlet dışında tüm olası anlaşmalar kalıcı olmayacak ve barış bozulacak
KKTC’nin tanıtılması tek çıkış yoludur
Paylaş