Geçmişte yaşanan acılar ve felaketlerle gelecekte de karşılaşmamak için, onlardan gereken dersi almamız ve geleceğe dönük bilinçli hareket etmemiz kaçınılmazdır.
1963 yılında, Kıbrıslı Türklerin ortaklık yönetiminden silah zoru ile atılmasından sonra 1974 yılına kadar, Türkler göçe zorlanmış, katledilmiş, ekonomik kısıtlamalar ve ambargolar altında ezilmiştir.
1963-74 döneminde yaşamayan Türklerin o dönemdeki olayları mutlaka öğrenmesi, bugün sahip olduklarımızın değerini bilmesi ve sahip çıkması gerekir.
Rumların, 1974’de Kıbrıs Elen Cumhuriyetini ilan etmelerinin ardından Türklere karşı katliam başlatmaları üzerine, Türkiye 1960 Garanti Anlaşmasındaki hakkından yararlanarak, adaya askeri müdahalede bulunmuş, Kıbrıslı Türkleri katledilmekten kurtarmıştır.
Barış harekâtından sonra yapılan anlaşma ile Türklerin kuzeye, Rumların güneye göç etmesi ile iki kesimlilik sağlanmış ve böylece iki halk arasında artık çatışma çıkma olasılığı sıfırlanmıştır. Adada Türk ordusunun bulunması ve iki kesimlilik sayesinde, barış harekâtından günümüze 44 yıl içinde; iki halk arasında üzücü olay çıkmamış, sürtüşme, rekabet, etnik çatışma olmamış ve Kıbrıs tarihinin en uzun süreli barış dönemi yaşanmaktadır.
1974 yılından sonra yaşanan bu deneyim; ülkemizde istikrarlı ve çatışmasız, uzun vadeli ve hiç bozulmayacak bir barışın ancak şimdiki iki bölgelilik ve ordunun adada bulunması ile sağlanabileceğini kanıtlamıştır.
Bu açık gerçeğe rağmen, çok tehlikeli ideolojik saplantılar ve Anavatanımızın adamız üzerindeki kontrolünün bertaraf edilmesi için, istikrarlı ve sürekli barış ortamının bozulması pahasına, yeniden iki halkın birleştirilmesi isteniyor.
Mevcut koşullarda bunun silah gücü ile elde edilemeyeceği bilindiği için, halen ‘barış- çözüm- birleşik Kıbrıs’ ekseni üzerinden mücadele sürdürülüyor.
Aslında adada gerçekten istikrarlı bir çözüm isteniyorsa, herhangi bir tarafın aleyhine bozulamayacak en iyi çözüm şeklinin, şimdiki durum olduğu aşikârdır. Çünkü başka her nasıl bir çözüm bulunursa bulunsun, mutlaka adadaki barışın bozulmasına yol açabilecek. Hatta yeniden iki anavatanları çatışma noktasına getirebilecektir.
Çünkü asırlarca adamızda yaşanan olaylar; dil, din ve ulusu farklı olan iki halkın, birleşik bir yönetim altında huzur içinde yaşayamayacağını göstermiştir. Ayrıca birleşme durumunda, nüfus ve ekonomik üstünlüğe sahip olan tarafın, daha güçsüz olan tarafı her bakımdan hâkimiyeti altına alacağı aşikârdır.
Halen güneyde bize karşı açıkça sergilenen dostça olmayan davranışlar ve kilisenin değişmeyen tutumu, birleşmenin, adadaki barışın bozulmasına sebep olacağını gösteriyor.
Bu nedenle Türkiye ile Yunanistan ve adadaki iki halk arasında, barış ve huzurun bozulmaması için tüm ilgili tarafların, gerçekleri samimi olarak görmeleri ve şimdiki durum zemininde bir çözümün gerçekleştirilmesini desteklemeleri gerekir.
Birleşmeye ve Federasyona takılıp kalmamız, Rum tarafına bizim başka çözüm seçeneklerine yönelmeyeceğimiz hususunda adeta güvence vermemiz anlamındadır. Çünkü bize karşı sürdürmekte olduğu düşmanca faaliyetlerini daha korkusuzca devam ettirmesine yardımcı olur.
Barıştan yana olanlar, geçmişte yaşanan deneyimleri ve halen güneydeki siyasi görüşleri dikkate alarak, bugünkü barış ortamının devamına katkıda bulunmalı.
Özelikle içinde bulunduğumuz şehitleri anma haftasında, hepimiz geçmişteki olayları göz önüne alarak sorumlu, mantıklı ve bilinçli hareket etmeliyiz.
Kanlı Noel’den hepimiz gerekli dersi almalıyız
Paylaş