İngiliz ve 1960 ortaklık cumhuriyetinde yaşayan, görev yapan, o dönemdeki koşulları ve bize yapılan haksızlıkları bilenlerin sayısı her geçen gün azalıyor.
Ayrıca, bugün akıl hocalığına soyunarak iki halkı yeniden birleştirme gayreti içinde olan, sözde barış havarisi geçinen batılı emperyalistler ile güdümündeki Birleşmiş Milletlerin, 1963 -74 arasında Türklere yapılan her türlü insanlık dışı baskı, hatta soykırım karşısındaki suskunluğu hala daha belleklerimizden silinmemiştir.
İşte bu nedenle geçmişi yaşayanlar; eskisi gibi iki halkın iç içe getirilmesinin, sürtüşmelere, rekabete ve çatışmalara zemin hazırlayacağını biliyor. Bu nedenle de, iki kesimliliğin her iki halkın da iyiliği ve huzuru için en isabetli çözüm şekli olacağı görüşündedir.
Öte yandan Rumlarla iç içe hiç yaşamayan, dillerini bilmeyen, onlarla düşüp kalkmayan, aynı iş yerinde çalışmayan, onları tanımayan ve sadece iki toplumlu etkinliklerde karşılaşan bazı kişiler, birleşmeyi ve Kıbrıslılık adı altında yaşamayı savunuyor.
Bazı kişiler de hiçbir inandırıcı dayanak bulunmamasına karşın, birleşme sayesinde halen şikâyetçi olduğumuz tüm sorunlarından kurtulacağımızı ileri sürüyor.
Oysa Rum’lar, geçmişte yaptıklarından dolayı pişmanlık duyduklarını açıklamamaları bir yana, bu güne kadar bize karşı hatalı davrandıklarını bile kabul etmiyor. Üstelik her fırsatta da bize karşı dostça düşünceler taşımadıklarını gizlemek gereği duymuyor.
Hatta Türklüğünü inkâr ederek Kıbrıslı olduğunu ileri süren kişilere bile, Rumlar ‘herhalde kendi milletine yararı olmayanların Rumlara da faydası olamayacağını’ düşünerek yüz vermiyor ve zaman zaman barikatta dövmekten de çekinmiyor.
Her şeyin açıkça ortada olmasına rağmen, hala daha ‘açılım ve süreci kurtarmak’ gibi kurnazca sözcüklerle Rum’un her istediğinin kabul edilmesini ve birleşmenin sağlanmasının teşvik edilmesi, halkımızın göz göre göre ateşe atılmak istenmesi anlamındadır.
Kuşkusuz gençlerimizin yanıltılmasında ve yanlış yönlendirilmesinde en büyük suç, şimdiye kadar iş başına gelen hükümetlerdedir.
Çünkü hem geçmişteki gerçekleri gençlerimize öğretmediler, hem de Anavatanın gönderdiği paralarla rahatça geçinen bazı kişilerin, Rum tezini benimsettiren propaganda ve kampanyalara öncülük etmesine seyirci kalarak, yıkıcı faaliyetleri yüreklendirdiler. Ulusalcı geçinen siyasiler de, kötü niyetli kampanyaları sessiz kalarak adeta teşvik ediyor.
Öte yandan solculuğu anavatan düşmanlığı ve Rumculuk zanneden bazı kişi, kuruluş ve siyasiler, geçmişin hatırlanmasının, ulusal mücadele tarihimizin bilinmesinin, özgürlüğümüz ile bağımsızlığımızın savunulmasının, devletimize ve anavatana bağlılığın, gericilik olduğu görüşünü benimsetmeğe çalışıyor.
Bazı yolunu şaşırtmış kişiler, sanki Türk ve Sünni değilmişiz gibi, Türkleştirilip Müslümanlaştırılmak istendiğimizi ileri sürecek kadar, Rum ağzı ile açıklama yaparak, yeni nesli kökünden koparmağa çalışıyor.
Kıbrıs’ta artık eski acıların tekrarlanmaması isteniyorsa, aynı olayların tekrarlanmasına fırsat vermeyecek bir anlaşma yapılmalı.
Bunun için de, öncelikle iki halkın din, dil, ulusal kimlik, örf ve adet bakımından birbirinden farklı olduğu ve bu nedenle de asırlar boyunca kaynaşmadığı gerçeği dikkate alınarak, kesinlikle iki kesimli ve iki yönetimli bir çözüm şekli üzerinde ısrar edilmeli.
Özellikle iki bölgenin sınırlarının hiçbir şekilde değiştirilemeyeceğinin uluslararası kuruluşlar tarafından garanti altına alınmaması durumunda, Rumlar adanın tümünü ele geçirmek ideallerinden vazgeçmediği için, toplumlararası çatışmalar tekrarlanacak ve barış yine bozulacaktır.
Sınırların değiştirilemeyeceğinin garanti altına alınması durumunda, gelecekte güven ve huzur ortamının oluşmasından sonra isteyenlerin adanın herhangi bir yerine yerleşmesine izin verilmesi bile mümkün olacak.
Son zamanlarda aklı başında olan bazı Rumların da, iki yönetimli çözümün tek çıkar yol olduğunu açıklaması, gerçeklerin artık anlaşılmağa başladığını gösteriyor.
KKTC’de bazı siyasilerin; Türkiye’nin koruması altında olacağımız ve zamanla anavatanla bütünleşeceğimiz gerekçesi ile ayrı Türk yönetimine şiddetle karşı çıktığı görülmektedir. Ancak tarihin herkesi hak ettiği hanesine kaydedeceği unutulmamalı.