Ulusal davada, hiçbir nedenle, geçici maddi kazanım ve kayıpların hiçbir değeri ve önemi yoktur.
Geçici maddi kazanım ve kayıpları dikkate alarak, ulusal davamızda ödün vermemiz durumunda, çok daha büyük bedeller ödemek zorunda kalacağız.
Rum yönetimi, 1963’ten günümüze hem suçlu hem güçlü durumunda hareket etmekte ve emperyalistler tarafından da her koşulda desteklenmektedir..
Rum, hava ulaşımımda karşılaştığı sıkıntılara ve Rum bandıralı gemilerin TC limanlarına girmesine izin verilmemesi sonucu, yılda 5 milyar dolayında zarara uğramasına rağmen, KKTC’ye uyguladığı ambargodan vazgeçmiyor.
Anavatanımız ise, maalesef birkaç milyonluk kayıp uğruna, bize uygulanan spor ambargosuna uymaktadır.
KKTC’ye uygulanan ambargonun haklı ve kabul edilebilir bir gerekçesi de yoktur. Suçlu olmadığımız bir yana, bir de haksızlığa uğratılan mağdur edilen tarafız.
2004 referandumundan sonra BM genel Sekreterinin raporunda ambargolarla cezalandırılmamızın hiçbir gerekçesi kalmadığını belirtmesine ve AB yetkililerinin ambargoların kaldırılacağını açıklamasına rağmen, hala daha cezalandırılmamıza caydırıcı tepki göstermemektedir.
Sözde kan dökülmesinin durdurulması aldatmacası ile BMGK’nin 4,Mart 1964, 186 numaralı kararla, Uluslararası Londra Zürih anlaşmasına aykırı olmasına rağmen ortaklık yönetimini silah zoru ile yıkan Rum yasal Kıbrıs cumhuriyeti kabul edildi.
Basiretli liderimiz Denktaş’ın itirazına rağmen, zamanın anavatan yetkilileri de maalesef bu kararın çıkmasına itiraz etmedi.
Yasal Kıbrıs cumhuriyeti kabul edilmesinden yararlanan Rum- Yunan ikilisi, ortak yönetimden atılan Kıbrıs Türk halkını bir de ambargolarla cezalandırılmasını sağladı.
Yasal Kıbrıs Cumhuriyeti kabul edildiği süre, Rum’un bizimle eşit ortaklığa dayalı bir anlaşmaya razı olmasını gerektirecek hiçbir neden yoktur.
Buna rağmen iyi niyet göstergesi olarak, yaklaşık yarım asır, müzakerelerle oyalanarak ambargolarla cezalandırılma tezgahına boyun eğdik.
Rum ve emperyalistler ile onların güdümünde olan BM ile AB’nin amacının, 1960 anlaşması gibi bir çözümle Türk ordusunu uzaklaştırmak ve ondan sonra da Girit’te olduğu gibi adanın kuzeyinin de Yunanistan’a bağlanmasını sağlamak olduğu anlaşılmıştır.
Bizi amabargo-5. Kol faaliyetleri ile çökertene kadar masada oyalama tezgahını dayatanlara, suçumuzun ne olduğu sorulmalıdır.
1963-74 döneminde Rumların bizi katletmesine boyun eğmememiz, can ve malımızı savunmamız suç muydu?
Halkımızın yönetimsel ihtiyaçlarını karşılamak için 1983’de devletimizi ilan etmemiz suç mu ?
1964’den günümüze her koşulda Rum yanlısı kararlara ve uygulamalara boyun eğmemizden cesaretlenen BM, Pile sorununda açıkça Rum’un istekleri doğrultusunda hareket etmektedir.
Türk tarafı olarak artık aşağılanmayı ve haksızca mağdur edilmeye karşı, etkili tepki göstermeliyiz. Bu çerçevede: BM sözde Barış gücünün görev süresinin uzatılmasında KKTC ve garantör Türkiye’nin olurunun alınmaması durumunda, Türk tarafınca muhatap alınmayacağı, KKTC bölgesinde görev yapmasına izin verilmeyeceği; ayrıca BM Genel sekreteri kişisel temsilcisi ile TC-KKTC yöneticilerinin görüşmeyeceği açıklanmalıdır.
Hiçbir şey ulusal davadan daha değerli ve önemli olamaz
Paylaş