Ekonomik ve toplumsal sorunlarda Kıbrıs sorunu dahil, içinde bulunduğumuz ekonomik, demokratik ve siyasi sorunlara dair yönetimde olanlar suskun bir ortam arıyor. Başbakan Sayın Saner’in Sayın Tufan Erhüman’a dönük ifade ettiği; “Gölge etmesinler yeter” sözü bu niyetin açık ifadesi oldu. Bu aynı zamanda basına, sivil topluma dönükte susturma niyetinin ifadesidir.
“ Federal çözüm bir tuzaktır” diyen Cumhurbaşkanı Sayın Tatar’ın bu ifadesi de tek ses, tek siyaset uman baskıcı bir niyetin açık göstergesidir.
Bakın, artık ekonomik olarak iş çok zora girdi. Bu her alanda kendini gösteriyor. Ekonomik Örgütlerin açıklamaları çok sertleşti. Ekonomik Örgütlerin hükümete yönelik açıklamalarının “sertlik derecesi” ; muhalefet partilerinin siyasi sorumlulukla yaptıkları açıklamalardan daha yüksektir. Dolayısı ile Başbakanın muhalefet sözcülerine dönük karşı açıklamaları esasında eleştiri derecesini yükselten sivil toplum, basın, ekonomik örgütlere dönük “sana söylerim kızım, sen dinle gelinim” gibidir.
Sayın Fuat Oktay adayı ziyaret etti. Bu ziyaretten beklenti bu zor koşullarda yeterince mali destek geleceğine dairdi. Bunu da bu hükümeti oluşturan siyasi güçler yarattı. Ancak söz konusu ziyaretten sonra KKTC Maliye Bakanı Sayın Oğuz; “500 milyon TL iç borçlanmaya” gidileceğini açıkladı. Peki nasıl olur da bu sorgulanmaz? Bunun sorgulanmasına neden kızar Başbakan?
4’lü koalisyon döneminde döviz krizinin patladığı zamanda, dönemin hükümeti Türkiye’den kaynak akışının da durduğu zamanda, KKTC Merkez Bankasının faaliyetlerinden doğan kardan KKTC Hazinesine yıl sonu gelecek olan miktarın bir kısmını avans olarak uygun faizle kullanma kararı aldı.
Bunun üzerine o dönem Ana Muhalefet Partisi olan UBP ortalığı allem gallem etti. Yalnız içe değil aynı zamanda Ankara’ya da heyet yolladı. O hükümeti müzevirledi. Sonuçta bu bir sonuç verdi. 4’lü koalisyonu oluşturan partilerden HP Merkez Bankasından bu avans alma işine karşı çıktı. Olmadı. 4’lü koalisyonun ipi çekildi. Ne oldu? Hükümet UBP- HP olarak kuruldu. Yaratılan beklenti Ankara’dan oluk oluk para geleceği idi. Bu da olmadı. Sonra döviz krizine Pandemi eklendi, kapanma gelişti. Zaten sorunlu olan ekonomi daha da krize girdi. O dönem Ana Muhalefet, Hükümete derhal faizlerin düşük olduğu o zamanda, yeterince iç borçlanmaya gitme çağrısı yaptı. Ama o dönem Başbakan olan Sayın Tatar bunu reddetti. İç borçlanmaya gitmeyeceğine dair bir alay söz söyledi. Arkasından zorunluluktan ötürü azar azar, arka arkaya borçlanmak zorunda kalındı. Sonra UBP, DP, YDP hükümeti kuruldu. Devlet tahvili çıkarılacağı balonu şişirildi. Bunu Başbakan Yardımcısı da “Zenginden alıp fakire vermek” diye lanse etme akıl dışı yaklaşımla ifade etti. Sonuç ne oldu? Sayın Fuat Oktay gelip gittikten sonra “500 milyon TL iç borçlanmaya” gidileceğini bizzat hükümet açıkladı.
Kuşkusuz bu yeni şartlarda % 20’yi aşacak olan faizlerden olacak. Şimdi bu yaşananlara değinmeyen, hatırlatmayan bir muhalefete ben muhalefet demem. İşte bu yapılınca da “gölge etmesinler” diye cevap vermek olan biten hatalardan hala ders çıkartılmadığının. Ayrıca devlet imkanı ile herkesi baskılayarak susturma niyetini de ortaya koymuş olursunuz.
O eski söz hala değerlidir. “Barika-ı efkardan mukaddeme-i hakikat doğar”. Yani fikirler çatışmasından hakikat güneşi doğar. Bunu engellerseniz bilin ki kendi iktidarınız karanlıklar diyarı olur. Bu ise ulusa, topluma, halka yaramaz. Bırakın fikirler uçuşun ve hakikat güneşi herkesi ısıtsın.
Hakikat güneşi ısıtsın
Paylaş