Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken çok ağır iç ve dış sorunlarla yüz yüzeyiz. Adamız, Doğu Akdeniz ve Orta Akdeniz’deki gerilimlerin odağındadır.
Bu konjonktürde bölgemizle ilgili iki önemli çok uluslu toplantı oldu. Bunlardan biri East Med Forumu. Diğeri Berlin’de Libya konusunu ele alan Konferanstır. Çok ilginçtir, bu iki çok uluslu ortak çabada, Kıbrıs sorununun çözümünde esaslı rol alması gereken Türkiye, East Med Forumunda; Yunanistan ise Libya meselesinin ele alınacağı Berlin Konferansında yok. Bu nedenle iki ülke, ayrı ayrı kendilerinin yer almadığı bu iki çok uluslu girişime karşı tepkili.
Ama, East Med Forumunu imzalayan 7 ülkeye baktığımızda, çok önemli bir nokta gözümüze çarpıyor. İsrail; Filistin, Mısır ve Ürdün'le böyle bir forumda buluştu. Birlikte imza attı. Yani aralarında önemli siyasi, askeri ve tarihi sorunlar olan ülkeler, ekonomik ortak fayda için yan yana gelmeyi becerdiler. Bu adım, esas sorunların aşılmasına ciddi bir yeni basamak yaratabilir. Yani Doğu Akdeniz gazı onlara yeni bir basamak sağladı. Ama aynı gaz; Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarını çatışmaya sürüklüyor. Bu nasıl iş?
Neden Türkiye, Yunanistan Kıbrıs Türk ve Rum tarafları; İsrail ve Filistin gibi ortak çıkarlar paydasında buluşmasın? 5’li Konferansı işaret eden herkes; bu konferansın iki asli üyesi olan Türkiye ve Yunanistan’ın, Berlin Konferansı ve East Med Forumunda diğeri tarafından dışlandığı duygusu içinde olduklarında, Kıbrıs sorununun çözümüne nasıl katkı sağlayabileceklerini düşünmek zorundadır.
Bu nedenle, Cumhurbaşkanlığı seçiminde, Kıbrıs Türk toplumu olarak, Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs Rum toplumu kamuoylarını, ortak çıkarlarda buluşturmak için ne yapacağız sorusuna cevap aramalıyız. Buna cevap aramak yerine, “Boyumuz posumuz nedir ki" diye sakın kimse sormasın.
Çünkü atılan tüm nutukların esas noktası, Türkiyesiz ve Kıbrıslı Türksüz Doğu Akdeniz sorunu çözülemez doğru vurgusudur. Bundan dolayı Kıbrıs Türk toplumu liderliğinin; Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs Rum toplumu kamuoylarının ortak çıkarlarda buluşmasına katkı koyması gereklidir.
Bunca hay huyun içinde, Sayın Fikri Ataoğlu'nun Kuzeydeki Mülkiyet rejimine bağlı olarak, satın aldığı ev ile ilgili olarak, Güneyde ona açılan dava geldi. Bu dava, zamanında Loizidu davasında olduğu gibi içte hamasetle, öfke veya deve kuşu gibi başı kuma gömerek karşılanamaz. Hele, ortak oldukları Hükümetin Programına, Kıbrıs Sorununun çözümü için, “AB içinde iki ayrı devlet önermesini”; BM Parametreleri zemininde Federal Çözüme alternatif diye yazan. Şimdi ayrı ayrı Cumhurbaşkanı adayı olan Başbakan ve Yardımcısı bu konuya dair görüşlerini ortaya koymalıdır. Çünkü Sayın Fikri Ataoğlu’nu hedef alan bu adım, Maraş konusundaki atıp tutmalara ve Taşınmaz Mal Komisyonunu etkisiz kılmaya yönelik bilinçli bir adımdır. Ama bunları kendi elimizle yaratıyoruz. Çünkü hala TMK’ya gereken önemi vermiyoruz.
Doğu Akdeniz ve Ege’nin iki yakası arasında barış ve işbirliğini geliştirecek olan, aynı zamanda mülkiyet rejimimiz dahil, bu toplumu uluslararası siyaset, hukuk ve ekonomi içine taşıyacak olan nokta, Kıbrıs sorununun karşılıklı kabul edilebilir bir anlaşma ile BM Parametrelerinde çözümüdür. Bu, Türkiye ve Yunanistan halkları ile Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarını ortak barışçı geleceğe geçirecek, esas köprü olarak duruyor. Cevaplar bunlar için aranmalıdır...
Fikri Ataoğlu davası ve bölgenin hali
Paylaş