“Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete“, gerçekten içinde bulunduğumuz şartlar, tam da bu deyim gibidir. Bir yandan duygusal olarak artan milliyetçilik, öte taraftan da yine duygusal olarak artan muhalif öfke, arasına sıkıştık.
Bakın, bu hal içinde üzerinde tartışma yapmadığımız iki temel konu var. Bunlardan biri, Kıbrıs sorununa çözüm bulma sürecinde önemli bir köprü olan 3’lü zirve meselesidir. Diğeri ise gittikçe daha da sıkıntıya giren geçim ve ekonomidir.
Varsa yoksa Türkiye’nin gerçekleştirdiği Suriye Hareketi ve bunun tetiklediği iç siyasi tartışmalar. Bu ortamın etkisi ile zehirli söylemler ve kopuşlar aldı başını gidiyor.
Ancak sonuçta öyle veya böyle, ABD ile yapılan bir antlaşma var. Şimdi Salı günü, Türkiye ile Rusya liderler düzeyinde görüşecek. Bu da çok önemli. Fakat bütün bu gelişmelerin arkasından içte tartışmaya açılan konu ne? ABD ile yapılan antlaşmadan kim kazançlı çıktı? Herkes kendi meşrebine göre başarı ve başarısızlığı tanımlıyor. Niyet, bu kısa sürede meşrebine göre siyasi avantaj sağlamak.
Kimisi başarısı noktasını Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a veriyor. Kimisi onun üzerinden başarısızlık yorumları yapıyor.
Ancak Türkiye ve bölge ülkeleri bu süreçten nasıl etkilendi? Oluşan bu ortam, geleceğe dönük bölge halklarına ne gibi düşmanlıklar veya dostluk zeminleri sağlayacak? Bu gündemde yok.
Bütün bunlar yaşanırken bu küçük adanın ve onun insanlarının beklentisi hemen hemen bizim gündemimizde hiç yok. Bu nasıl iş?
Yukarıda yazdım. 3’lü zirve konusu, hemen hemen hiç yer almıyor tartışma ve arayışlarda. Üstelik böylesi ciddi dış gelişmelerin olduğu, ekonominin resmen ciddi olumsuz sinyaller verdiği bu aşamada, iç politik gündem; Cumhurbaşkanlığı seçimi darlığına sıkıştırıldı! Bu ise, nasıl bir siyaset izlememiz gerekir içeriği ile ele alınmıyor. Başkan adayı kim olacak, üzerinden konu ele alınıyor.
Ancak ciddi bir gelişme göz ardı ediliyor. Türkiye, Suriye meselesi nedeni ile ABD ile ciddi sıkıntı içinde. Avrupa ile tarihin gördüğü en büyük krizi yaşıyor. Arap Birliği ile sorunlu. Kısacası uluslararası siyasette yalnızlaşma yaşanıyor.
Bu konjonktürde, 2000 yılından sonra ilk defa üç Yunan Savaş uçağı, Kıbrıs’ta alçak irtifadan uçarak Luricina ( Akıncılar) üzerinden ihlal yaptı. Son zamanlarda artan hamaset söylemi ile yüklü söz ve tavırlara dönük olarak, hep yazdım, söyledim. Türkiye ve biz kaç cephede sorun yaşayacağız? Dış politikada ve ekonomide ciddi sorunlar yaşadığımız her dönemde, birden fazla cephede sorun yaşamak, geçmişte başımıza pek çok bela getirdi. Bundan ders almak yerine, onları da unuttuk! Aynı hataya yeniden girmek üzereyiz.
Bu nedenle bu zor koşullar içinde biz, kısır çekişmeleri bir yere bırakmalıyız. Hamasetin rüzgârı ile değil, aklın gücü ile hareket etmeliyiz. Türkiye ile ve kendi içimizdeki ortak paydaları çoğaltarak, bu zor zamanda 3’lü görüşme sürecinin öncüsü olmalıyız. Ancak bunun temel zemini de, yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeni ile herkesin kendi “mahallesinin” hoşuna gidecek “lakırdılardan” kaçınmasıdır.
Gerçekten yaşadığımız süreci her açıdan sağlıklı analiz ederek, süreçte bizi öne alacak olan ortak paydayı, hem toplum içinde hem de toplumlararası ilişkide, barışçı dil ve siyaset ile ciddi bir şekilde sağlamaya çalışmalıyız. Bu bizi kıyametten uzaklaştıracak olandır. Hadi bir düşünün bakalım, ne zamandan beri 3’lü zirve ne olacak diye düşündünüz?
Felakete mi, çıkışa mı?
Paylaş