Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada takip ettiğim Güney Kıbrıs’ta yaşayan aydın bir Kıbrıslı Rum’un twiti beni etkiledi. Bu kişi Güneyde, “ Cumhurbaşkanı “ Sayın Hristodulidis’in, İsrail- Filistin savaşı nedeni ile İsrail’e yaptığı ziyarette, Sayın Netenyahu ile kucaklaşması görüntülerine, Kıbrıs Rum toplumu içinden gelen eleştirilere yönelik olarak, Sayın Hristodulidis’i savunma ihtiyacı his etti. Bunu anlarım. Ama ifade ettiği bazı noktalar var ki değerlendirmeyi hak eder. Çünkü bu kişi, Orta Doğu’da bir kaos yaşandığını, pek çok acının ortaya çıktığını söyledikten sonra; ‘ ancak, bu kaos, küçük ülkelere de yeni ve değerlendirilmesi gereken fırsatlar sunar’ deyip; Sayın Hristodulidis’in; binlerce Filistinli kadın, çocuk ve erkeğin öldüğü ve ölmeye devam ettiği, bini aşkın İsrailli insanın öldüğü; Gazze’de her yerin yer ile yeksan olduğu bu kaotik dönemde, Sayın Netenyahu ile kucaklaşmasını; bundan siyaseten Kıbrıs sorununda kendi tezleri lehine fayda getirmesi beklentisi ve umudu ile birleştirip, onu savunmaya çalışıyor. Bu oportünist tavır esasında, Kıbrıs’ın bu hale gelmesinin nedenlerinden biridir.
İster Türkçe, isterse Elen dilinde ifade edilsin, ülkemizdeki çözümsüzlüğü bu mantık ve bakışla sürekli hale döndürdük. Kimi zaman Güneyden, kimi zaman Kuzeyden dünya ve bölge siyasetinde bir biri ile çatışma içinde olan büyük güçlerin aralarındaki çelişkileri kullanarak, Kıbrıs sorunun çözümünü, engellemeyi ve çözümsüzlük sürecini devam ettirmeyi, statükonun devamından fayda umanlar büyük bir siyasi ustalık saymıştır.
Çok geçmişe gitmeyelim. Yakın geçmişte Annan Planından kurtulmak için neler yaşandığını hatırlayalım. Referandum sonrası dönemin BM Genel Sekreteri Sayın Kofi Annan’in hazırladığı raporun, BMGK onaylanmaması için Güneyin, o çok kurnaz siyasi odakları, Rusya kartına oynadılar. Bu kartla, veto sözü ile o raporun onaylanmasını engellemeyi marifet saydılar. . Sonra köprülerin altından çok sular aktı ve şimdi de, “ Kıbrıs tarihinin gördüğü en derin çıkmazı ve tehlikeli süreci yaşıyoruz” söylemi ile görüşmelerin, yeniden kaldığı yerden başlaması için ses veriyorlar.
Ama bu sesi, Orta Doğudaki kaotik ortam nedeni ile dünya siyasetinin medet umdukları etkin odakları duymuyor. Kuzeyde ise ayni faydacı zihniyetin bir yansıması olarak; her çözüm sürecini, Güneyin bağnazlarının sabote etmesini, kendilerinin maksimalist hedefleri için nimet sayanlar var oldu ve olmaya devam ediyor. Bunun en çarpıcı sözü, 24 Nisan 2004 Referandum gecesi, Annan Planına ezici çoğunlukla Kıbrıs Türk Toplumunun “Evet”; ama Güneyde Kıbrıs Rum Toplumunun “Hayır” demesi üzerine; Kıbrıs Türk Toplumunun gözlerinin içine bakarak, “ Allah Hayır diyen Kıbrıslı Rumlardan razı olsun” diyen siyasi güç odaklarının “lakırdısıdır”. O zamandan bu yana, köprülerin altından çok sular aktı. Bunlar bugün ise, ‘KKTC’nin adını değiştirelim ve Annan Planındaki gibi Kıbrıs Türk Devleti koyalım’ diyorlar. Üstelik bunlar, “ KKTC forever “ diyerek o Plana karşı hayır kampanyası yapanlardır.
İster iç, isterse dış yaşamda gelişsin, kaotik ortamdan veya krizden faydacılıkla sonuç almaya kalkanlar, toplumlarının, uluslarının, halklarının başına yeni bela tohumlarını atanlar veya bela yumurtalarını kuluçkaya koyanlardır. Acıları; dar çıkarları için fırsat sayanlar, toplumlarının başlarına bela örerler. Çünkü acıdan bal çıkmaz ve kaotik ortamdan huzur gelmez, bela er geç seni de bulur.
Faydacı, bela çağırıcıdır
Paylaş
Turkish Power 1 Yıl Önce
Bu masallari bize degil ruma yunana abye abdye anlatacaksiniz laf bol icerik sifir