Pandeminin tüm dünyada top gibi patladığı günleri bir hatırlayın. Herkes gibi biz de haftalarca, aylarca içe ve dışa kapandık. Evlerde izolasyona girdik. O günlerde korku ve endişe ile birlikte önemli bir dayanışma duygusu hakim oldu. Kendimizden toplumumuzdan endişelenirken, dünyada insanların binlercesini alıp götüren vakalarla da yanıyorduk. Yani yalnız kendimiz için değil tüm insanlık için yanıyorduk.
Üstelik kendi içimizde gerçekten göz yaşartıcı dayanışma örnekleri halkın, yerel yönetimlerin inisiyatifi ile gelişiyordu. Gün işleyip gün geçinen emekçilerin evine, “sağ elim verirken, sol elim görmemeli” anlayışı ile destek paketleri gidiyordu, ayrıca sosyal medyada özgür inisiyatifle evlerinde endişe ile oturan insanlara müzik başta olmak üzere pek çok sanat etkinliğini sanatçılar, yeteneği olan insanlar sunuyordu.
O günlerde insanlığın bu ortak endişesi ve tehdidi karşında mücadele azmi ve dayanışma kültürü ile bir söz çok popüler olmuştu. “Pandemi sonrası dünya artık eski dünya olmayacak.”
Bu söz çok popüler olmuştu. Bu felaket karşısında gelişen bu dayanışma ve ortak endişe insanlığın ortak değerlerinin beslenmesine yol açtı.
Evet pandemi bitmedi. Ama “yeni normal” denen duruma tüm dünyada geçince, yani açılıma girince o “dünya artık eskisi gibi olmayacak” ifadesi yerini eskinin daha da kötüsüne bıraktı.
Birlikte ve beraberce var olma düşüncesi gelişeceğine, pandemiden milyonlarca insan kayıp ederken çok küçük bir azınlık alabildiğine kar etme imkanına oynadı. Kaynaklar sağlığa, eğitime ve gelir adaletsizliğinin daraltılmasına sevk edileceğine, salgın öncesinden daha fazla olarak silaha, topa
savaş uçak ve gemilerine harcanmaya başlandı. Doğu Akdeniz’deki gerilim zembereği daha sıkıştırıldı.
Farklı kesimlerin ortak payda bulma arayışı, pandemi öncesinden daha da kötü noktaya dönüştü. Yalan, öfke, dini ve milli ayrımcılık ve kar hırsları daha da öne çıktı. Siyaset alanı eskisinden daha beter kör döğüşüne saplandı... “Kim erkte olacak sorusu, neyi nasıl ele alıp çözeceğiz” sorusunun önüne dünden daha fazla çıktı. Biz pandemi öncesinden daha kötü ekonomik krizin içine yuvarlandık. Sanki pandeminin getirdiği ölüm korkusu bir müddet sonra “yalnızca kendine yaşama” bencilliğini besledi. Ancak açık olan bir durum var. Eğer başka bir ortam arayacaksanız bileceksiniz ki ilk etapta o başkayı ele alacak olan “ eskiden” var olan hakim düşünceler olacak. Bunlar “kendine Müslüman” deyimi gibi bu durumu kendi düşüncesine dönük yeniden eskiyi daha da etkin üretmek için değerlendirmek işine girecek. Aynı şekilde dünü beğenmeyenlerde ortaya çıkan bu yeni durumu kendi “eski” değer yargıları temelinde ele alıp kendine yer açmayı öne alacak.
Ancak tarihi olaylar bir açıdan, o tarihi momentte başka bir şeyi etkin olarak yapma imkanı olmadığı için gerçekleşir. Ama günümüzde başka bir şey yapmak mümkündür. Bu ise ortak aklı ve duyguyu beslemekle mümkündür. Bu nedenle artık turizmci, memur, sanayici, esnaf, üretici kavgası değil ortak toplumsal var oluş duygusunu beslemek gerekir.
Çünkü bu topraklarda yaşayanlar, ya burada doğduk ya da doğmamışsak bile doğanlarla birlikte, bu topraklarda doymak çabası içinde olduk. Öyle ise birlikte bu topraklarda barış, adalet ve demokrasi içinde var olmak olgusunu besleyelim. Bırakalım Türkiyeli, Kıbrıslı; Türk-Rum kavgasını öne almayı. Kendi değerlerimizle gurur duyalım ama ortak yurt sevgisi ile insani değerleri besleyelim.
Eskisinden beş beter olmak meziyet mi?
Paylaş