Yaşamın insanlar için zorlaştığı bu dönemde; siyasi güçlerin, sivil toplum örgütlerinin, iş ve emek dünyasının sorumluluk duygusu, yaşadığımız zorluk oranının iki katı oranında artmalıdır.
Ancak görünen o ki, hayat şartları zorlaştıkça, sorumluluk duygusu da alabildiğine geriliyor.
Fırsatı ganimet bilip, spekülasyonla haksız kâr elde etmek isteyenlerle, siyasi rant elde etmeye çalışanlar aynı ilkelliğin içindedir. Yani, fırsatçılıktan nema kapmak isteyenlerde, tavan yapıyor.
Ancak bu şartlarda, göze çarpan farklı iki eğilimi de bir birinden ayırmak gerekir.
Bunlardan biri, canı yandığı için veya toplumunun acı çektiğini görerek, sizce gerçekçi olmayan eleştiri veya öneri yapan insanlardır.
Söylediklerine katılmasanız dahi bunlar, onların doğrularıdır. Bu nedenle uygun üslupla, onlarla diyalog kurmanız gerekir. Eleştiri veya önerilerine saygılı bir dille yaklaşmalı ve cevap vermelisiniz.
Çünkü ikinci grup; yani krizden spekülasyonla altın dökmek isteyenlerle, bu fırsattan yararlanıp, siyasi rant peşine düşenlerin çirkinliği, sizi birinci gruba göstermeniz gereken duyarlılıktan uzaklaştırır.
Bu yüzden bu grupları karıştırırsanız, meydanı spekülasyonla altın dökmek isteyenlerle veya siyasi rant peşinde koşanlara daha fazla açarsınız.
Be nedenle özellikle hükümet edenlerle, sivil toplum ve iş dünyası ile emek dünyası örgütleri son derece dikkatli olmalıdır.
Bir diğer nokta, kriz içinde alınabilecek önlemlerdir.
Bu önlemler krizi aşmak için elbette ki ortak paydayı yakalamak amacında olacak. Bu nedenle bunların çeşitli kesimlere dönük negatif değme noktaları olacaktır.
Eğer bir kesim kendine dokunmadan tedbir alınmasını isterse, o toplumsal çıkara katkı sağlamaz.
Üstelik bu süreçlerde genelleme tek başına hiç doğru değildir. Örneğin, “ krizin yükü, halkın üstüne yıkılamaz”. Evet, bu doğru bir ilkedir. Bütünü ile yıkılamaz.
Ama bunu söyleyenler; koalisyon hükümetinin açıkladığı tedbirlere ki bunların ciddi bir kısmı, devletin gelirlerinden feragat ederek, pahalılık yükünün kısmi olarak halkın sırtından alınmasına katkı sağlayacak önermelerdir.
Bunlara dönük, o büyük sözü ifade edenler, ya burun kıvırıyor veya maksimalist yaklaşımla bunları yok sayıyorsa. O zaman söyledikleri o genellemenin kendisi, boş bir lakırdıdan başka bir şey olmaz. O zamanda bu söz sahiplerinin çıkıp, ne yapılması gerektiğini açıkça halka ifade etmeleri gerekir.
Ayrıca, son zamanlarda olan bazı olumlu noktaları da dikkatli olarak ele almak gerekir.
Bakın, Sendikal Platform, Ekonomik kriz için görüşlerini olgunlaştırmak amacı ile bir toplantı yaptı. Kuşkusuz bu çalışma bittikten sonra görüşleri, olumlu, olumsuz olarak değerlendirmek gerekir.
Ancak bu yeni ve olumlu bir adımdır. Üstelik bu adımla birlikte, uzun bir zamandır duymadığım bir açıklamayı, onlar adına Sayın Şener Elcil yaptı.
“ İşçi, işveren, esnaf, üretici bu krizden ortak çıkar yolu üretmelidir “ dedi. Bu önemli bir açıklamadır.
Eğer bu yeni yaklaşımı dikkatte almadan, ek mesai düzenlemesine dönük bu platforumda bulunan sendikaların, gösterdiği tepkiye; eleştirinizi, daha ilk adımı atılan, bu yeni yaklaşımı bertaraf edecek bir üslup ve öfke ile yansıtırsanız, doğacak olanı nefes almadan boğarsınız. .
Meseleyi, Ana Muhalefet Partisinin sözcüsü Sayın Faiz Sucuoğlu gibi de ele almamak gerekir. Çünkü Hükümetin açıkladığı önlemlerle ilgili olumsuz demeç verdikten sonra şöyle dedi.
“ Halk sizden doğru karar ve icraat bekliyor.” ...
Evet, ne güzel bir söz. Yani kendilerinden beklemiyor mu? Yada kendilerinin böyle bir sorumluluğu yok mu?
Peki, doğru karar ve icraat ne? Bu konuda yapılmayan ne? Somut olarak eksik olan şu, bunu koyun. Yada yanlış olan bu, şöyle yapın açıklamada yok. İşte kaçınılması gereken budur.
Kısacası, bu zor günlerde en az ihtiyacımız olan, krizden fırsat kollayıp altın dökmek veya siyasi, zümresel rant elde etme peşinde koşmaktır.
Zorluklar, zor yolla aşılır. Buda daha insancıl, alçak gönüllü ve dayanışmacı olmaya dönük çabadır...
Daha insancıl, alçak gönüllü ve dayanışmacı
Paylaş