Son 5-6 yılda iç siyasi yaşamda dillendirilen ve her eğilimi de sarmalına alan bir görüş vardı. “Haçana bir, Kıbrıs sorunu ile ilgileneceğiz. Bu nedenle artık bu mevzu üzerinde yoğunlaşmayalım, iç ekonomik ve siyasi sorunlarımızı öncelikli olarak ele alalım.” Şimdi durum tam tersi. Yani “haçana bir Kıbrıs sorunu” diyenler bunu öne aldılar. Ekonomik kaosun aşılması ve sağlık konusunun tehlikeden uzaklaşmasının esas sorumlusu olması gereken erk sahipleri, buna kapı açtı. Böylece toplum içinde Kıbrıs sorunu odaklı yeni ve ciddi bir kırılma sağlandı. Bu adımla, ekonomik siyasal sorunları çözmek için akıl elememiz gereken zamanda, “eleği, duvara astık.”
Şimdi geçim derdi, işsizlik, turizm sektörünün çıkmazları, pahalılık, ciddi enflasyon, devlet gelirlerinin darbe yemesi, üretim alanlarının iç ve dış pazar sorunları, döviz krizi, esnafın hali ve demokratik hukuk devleti sorunları; tümünün üzeri, Kıbrıs sorunu çıkmazı ile örtüldü. Böylece dar milliyetçi ve dar çözüm yaklaşımının yol açtığı sis bombası dumanı, göz gözün görmediği bir ortam yarattı.
Siz göz gözün görmediği bir ortamda sinebilirsiniz. Ama unutmayın ki böyle bir ortamda siz sinseniz bile, ekonomik kriz ve enflasyon canavarının gözü daha da açılır ve sizi kolay parçalar.
Şimdi son Cenevre “seferi” sonrası gündeme getirilen “zafer” söylemlerine bakalım. Ne diyor başta Cumhurbaşkanı, Başbakan ve diğer hükümet yetkilileri. “İki devletli çözümü kayda geçirdik.” Hangi kayda? Gayri Resmi Toplantı kaydına. Yani en önemli saydıkları tez, Gayri Resmi kayda geçti diye övünüyorlar.
Ama gündeme gelen bir başka sorunu da görmezden gelemeyiz. Cumhurbaşkanı Sayın Tatar Cenevre sonrası basına yaptığı açıklamalarda şu şikâyette bulunuyor. “Anastasiadis, gözümün içine bakarak bana Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasını tadil edelim de Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönün” dedi. Buna tepkisini gösteriyor. Tepkide haklı. Ama tam 30 yıl sonra Anastasiadis; “İki devletli çözümü kayda geçirdim” diye övündüğü; o “gayri resmi” toplantıda, “gözünün içine bakarak”; iki bölgeli, iki kurucu devletli, iki toplumlu, siyasi eşitlik içindeki Federal Kıbrıs yerine, “tadil edilmiş Kıbrıs Cumhuriyeti’ne gel” deyip, bunu “kayda geçirmişse”; buna Pirus Zaferi bile denmez. Çünkü Pirus’ta ordular karşılıklı olarak bir birini yok etmişti. Ama Cenevre Seferinde, yalnız kendilerini değil, iki tarafın 50 yılda biriktirdiği tüm değerleri karşılıklı yok etmeye kalktılar.
Sayın Tatar ve ekibi övünüyor. İki devletli çözümü ilk kez kayda geçirdik diye. Bu övünme de bir diğer yanda, başta Sayın R. R Denktaş olmak üzere herkesi yok saymaktır. Ama ona şunu hatırlatalım. Sayın Denktaş iki devletliliği ortaya korken dahi Güneyin hiçbir lideri ona BM masasında “gel KC” diyemedi.
Ne Sayın Talat’ın, Ne Sayın Eroğlu’nun ne de Sayın Akıncı’nın ağzından böyle “gözümün içine baka baka” diye bir şikâyet yansımadı. Çünkü buna ne fırsat verdiler ne de zemin yarattılar. Hep bir önce elde edilen üzerine yeni şeyler eklemeye gayret ettiler. Kayıtta kalanlar da hep bunlar oldu.
Peki Sayın Tatar ve ekibi, zafer dediğiniz “kayıt” işini yaparken nereye yol açtınız? Güneyin bağnazlarının iki bölgelilik, iki kurucu devlet, siyasi eşitlik, dönüşümlü başkanlık parametrelerine karşıtlıklarını “kayıt” altına almalarına yol açtınız.
Tekrar ifade edeyim. Bu Cenevre Seferi sonucu, iki taraf ve Türkiye ile Yunanistan için Pirus Zaferi bile değil. Çünkü dostluk, işbirliği, ortaklık için köprü ayaklarına bir ilave olmadı, aksine akan tehlike nehrine yeni akıntılar gelmesine yol açtı.
Cenevre, Pirus bile değil
Paylaş
Turkish power 4 Yıl Önce
Ne yani 50 yıldır ne dedikleri bilinmiyormuydu kayıt olsa ne olur olmasa ne olur