Cumhurbaşkanlığı seçimine giderken maalesef başta Kıbrıs sorunu olmak üzere ülkemizi ve bölgemizi doğrudan ilgilendiren gelişmeler hakkında ciddi arayış, sorgulama noktasından çok uzağız.
Duygularla beslenen bir öfke kıskacına sıkıştık. Türkiye kamuoyu çoğunluğu, Kıbrıs Türk toplumuna tepki içinde. Kıbrıs Türk kamuoyu da aynı şekilde Türkiye kamuoyuna karşı tepki içinde. Bu hem Kıbrıs sorunu gibi böylesi ağır bir sorunda arayışı engeller. Hem de çok karışık ve karmaşık bir hal alan Doğu Akdeniz’deki gelişmelere dönük toplumsal demokratik birlik durumunu darbeler.
Kırılma siyasi düzlemden çıktı, tabana yayıldı. Cumhurbaşkanı seçimi nedeniyle böylesi bir gerilimden siyasi medet bekleyen Pirus Zaferini okusun. En son Berlin Zirvesinden çıkan bir ciddi hedef var. Kıbrıs sorunu, BM temelinde, 5’li Konferansa gidecek. Peki, bu beşli konferansta bırakın İngiltere, Yunanistan, Kıbrıs Rum tarafı ve BM ile ortak nokta aramayı. Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı arasında bundan sonra, ortak ruh hali nasıl olacak?
Seçimde kazanmak önemlidir. Ama esas; ister kazan, isterse kaybet, seçim sonrası toplumsal sorunlar için ortak aklı ve ruhu besleyebilmektir. Maalesef seçimlerde bir tek kazanmak öne çıkıyor. Böylece kazanmak için yaratılan kırılmalar, toplumsal aklın içinde kaybolduğu derin yarıklara dönüyor.
Bu yüzden şimdi yaşadıklarımız gerçekten dünden daha yıkıcıdır. Çünkü tabana yayılmıştır. Ancak, açık yazıyorum. Kim kazanırsa kazansın, seçim sonrası Kuzey Kıbrıs‘ta ve Türkiye’de yaşayanların gönlünde oluşan enkazı kaldırma için çok efor harcamak zorunda kalacak. Bugün oluşan bu ortama dönük sorumlu kim diye bakmamak gerekir. Çünkü meşrebine göre herkes sorumluluk paylaştırabilir.
Diyelim ki bir evin mutfağında yangın çıktı. Yangını evin çocuğu kibritle oynarken çıkarttı. Yangının evi sarmaması için kimin mesul olduğuna bakmadan, eline bir lenger (kova) su alıp yangını söndürmeye gitmek mi; yoksa bana ne, kibritle oynamasa idi deyip yangını seyretmek mi sorumluluktur?
Kuşkusuz ikincisi, sorumluluk değil, yangın sonrası kül olandan faydalanma bencilliğidir. Bu nedenle herkes bu gerilimi düşürmek için sorumluluk yüklenmelidir. En büyük görev, elbette ki Kıbrıs Türk tarafındaki tüm siyasi güçlerdedir. Ancak Türkiye siyasi yetkililerin de görevi var.
Bu aşamada, Türkiye siyasi yetkilileri madem Kuzey Kıbrıs’a Vakıf Konferansı için gelecekler, neden tüm adaylarla görüşmesinler? Neden o Konferans’ta yalnız iki aday var? Sayın Tatar, Sayın Özersay. Başbakan ve Yardımcısı oldukları için mi? Sayın Akıncı Cumhurbaşkanı, Sayın Erhürman Ana Muhalefet Partisi Başkanı ve Sayın Arıklı da Mecliste temsil edilen parti başkanıdır. Konuşulacak olan konu da Maraş ve Vakıflar meselesidir. Eğer, seçim öncesi böylesi bir konu bu darlıkla ele alınırsa, bilin ki Türkiye ve Kıbrıs Türk toplumunun yaralanan gönül birlikteliğinin tedavisi kolaylaşmaz. Böylesi gergin bir zamanda birleştiriciliğe katkıyı “büyük olan“ gönül zenginliği ile yapar. Bu Maraş ve Vakıflar konusu da tıpkı diğeri gibi seçim işine kurban edilemez. Biz birimize kolay olarak sırt dönemeyiz..
Bir birimize sırt dönmek olmaz
Paylaş