Rumlar, tek yanlı avantajlar elde etmek ve bizi mağduriyetimizin devamını sağlamak amacı ile müzakereleri araç olarak kullanmaktadır.
Örneğin Avrupa Birliğine adaylık için müracaat ettikleri ve katılım müzakerelerine başladıkları zaman, Türkiye’nin ve bizim tepkilerimizi bertaraf etmek için, sürecin uzun zamanda tamamlanacağını ve o zamana kadar Kıbrıs sorununun çözümleneceğini ve böylece Türk tarafının da üyelikten yararlanacağını ileri sürmüşlerdi.
Ancak sadece Rumları temsil eden güneydeki yönetimi yasal Kıbrıs cumhuriyeti olarak üyeliğe alan Avrupa Birliği, Avrupa parlamentosunda Türklere ayrılan 2 sandalye için temsilci göndermemizi kabul etmemişti. Bu hakkımızın da çözümden sonra tanınacağını, bu nedenle müzakerelere odaklanmamızı tavsiye etmişti.
Ancak Rumların olumsuz tutumu nedeniyle çözüm sağlanamayacağı için, hidrokarbon yataklarının işletilmesinden elde edilecek gelirden sadece Rum yönetimi yararlanacaktır.
İşte bu nedenle Rum tarafı, Türk tarafının karşı çıkmasını bertaraf etmek amacı ile çözümden sonra bizim de gelirden yararlanacağımızı ileri sürerek çözüme odaklanmamızı ve bunun için de müzakerelere katılmamızı istemektedir.
Geçmişte Avrupa Birliği adaylık ve üyelik sürecinde Rum girişimlerini destekleyen emperyalist ülkeler, şimdi de ayni şekilde denizlerdeki kaynaklardan yararlanılmasının uzun zaman alacağını, bu zamana kadar iki halk arasında anlaşma olacağını, bu nedenle sondaj faaliyetlerini engellemememiz istemektedir.
Yaklaşık yarım asırdan beri sürdürülen toplumlar arası müzakerelerde, Rum tarafının tutum ve talepleri, Kıbrıs Cumhuriyeti unvanının etkisiz duruma getirilmemesi durumunda, bizimle siyasi eşitliğe dayalı bir anlaşmaya yanaşmayacağını göstermiştir.
Annan planını ret etmeleri ve en son Crans Montana’da Türk tarafının verdiği korkunç ve adanın Yunanistan’a ilhakına zemin hazırlayabilecek ödünlere rağmen, çözüm sağlanamaması, birleşmeyi öngören bir çözüm bulunmasının mümkün olamayacağını göstermiştir.
Bizimle çözüm için görüşmelerin yapıldığı dönemde Rum tarafının Enosis’in kutlanması için karar alması, 3000 kişilik profesyonel ordu kurması, Yunanistan, Mısır, İsrail ile askeri anlaşmalar yapması, İsrail ile meskun bölgelerin işgali için tatbikat yapması, silahlanmayı sürdürmesi, denizlerdeki hidrokarbon yataklarının tek yanlı değerlendirilmesi için çeşitli ülkelerle anlaşmalar yapması, bize karşı ekonomik abluka ve izolasyonların sürdürülmesini sağlaması, bizimle siyasi ortaklığa dayalı bir çözümü aklının ucundan bile geçirmediğinin kanıtı değil mi?
Avrupa Birliği üyeliğinde olduğu gibi, bizi yine aldatmaları ve denizdeki kaynakları sahiplenmelerine ses çıkarmamamız durumunda, kaynakların gelirinden sadece Rumlar yararlanacak.
Çünkü Rumlar bizimle siyasi ortaklığa dayalı bir çözümü kabul etmedikleri için, ortak bir yönetim kurulması mümkün olmayacak.
Güneyde sadece Rumları temsil eden yönetim, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanındığı ve KKTC’nin tanınmaması nedeniyle elde edilecek gelirden bize zırnık verilmeyecek.
Avrupa parlamentosunda bize ayrılan 2 sandalyeye temsilci göndermemizi engelleyen Rum yönetimine ses çıkarmayanlar, ileride hidrokarbon gelirlerinden payımızın verilmemesine de ses çıkarmayacaklar.
Bilindik tezgah
Paylaş