Bir çeşit federasyon olan iki halklı 1960 Cumhuriyeti’nin başarılı olmadığı, üstelik büyük can ve mal kayıplarına da sebep olduğu inkâr edilemeyen bir gerçektir. İki halk arasında rekabet terk edilmedi. Yapıcı ve samimi işbirliği kurulması mümkün olmadı.
1974’ten sonra oluşan iki bölgelilik sayesinde, ülke barış ve huzura kavuştu. Türk ve Rum halkının yaşam düzeyi, geçmişe göre çok daha iyi duruma geldi.
Geçmişte yaşanan acı olaylar ve iki toplumlu birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sadece 3 yıl yaşatılabilmesi, üstelik her iki tarafın da zarar görmesine, acı çekmesine sebep olmasına rağmen, hala daha iki halkın birleştirilmek istenmesi iyi niyetle bağdaştırılamaz.
Yabancı devletler ile bunların güdümündeki kuruluşlar için kendi çıkarları nedeniyle, iki halkı birleştirmek ve yeniden çatışma riski altına sokmak önemli değildir.
Fakat Kıbrıs’ta yaşayan ve meydana gelecek olaylardan etkilenecek olan Türk ve Rum halkının geleceğini risk altına sokamaması için, mutlaka geçmişte yaşananları bilmesi ve onlardan gerekli dersleri alarak hareket etmesi kaçınılmazdır.
Bazı kişiler, 1957, 1963-74 olaylarının gençlere anlatılmasını, geçmişe takılıp kalmak, intikamcılığı körüklemek, çözüm ve barış düşmanlığı göstermektedir.
Fakat geçmişte yaşananların gizlenmesi gerçekçi ve yararlı olmayıp, aksine her iki halkın da zararınadır.
Bu nedenle geçmişte çekilen acılar, yaşanan olumsuz olaylar, gizlenmemeli aksine her iki taraftaki gençlere anlatılmalı.
Böylece, geçmişte yapılan hataların nelere mal olabileceği gösterilmeli ve daha akılcı hareket etmelerine yarımcı olunmalı.
Yaşanan acı deneyimler ve ENOSİS hayalinden vazgeçilmemesi, iki halkın iç içe getirilmesinin riskli olduğunu ve yeni çatışmalara zemin hazırlayabileceğini gösterir.
Zaten İki halkın şimdi olduğu şekilde iki bölgede yaşamasının ve kendi kendilerini yönetmesinin, birbirlerinin işlerine karışmamasının, barış içinde yaşamlarını sağladığını kanıtlamıştır.
İşin acı ve ibret verici yanı; ülkemizde solcu, barışsever, hürriyetçi ve ilerici geçinen bazı kişi ve kuruluşlar da, adadaki huzur ve barışın bozulmaması ve sürdürülmesi yerine, eskiye dönüşe yol açacak birleşmeyi savunuyor.
Oysa geçmişte çekilen acılar, çevremizdeki çatışmalar, dünyamızın içinde bulunduğu ekonomik buhran, küresel iklim değişikliği, susuzluk ve doğasal çevre sorunları, bu küçük adada yan yana barış ve huzur içinde yaşamayı sürdürmemizi gerektiriyor.
Bunun için de, Türk – Rum geçmişteki acıları dikkate alarak davranışlarımızı değiştirmemiz ve hayatımızı gerçekçi bir rotaya yönlendirmemiz şarttır.
Özgürlükçü demokrasinin önem kazandığı dünyamızda, her iki halkın da huzur ve mutluluk içinde olması; öncelikle karşılıklı olarak birbirlerinin haklarına, etnik ve dini inançlarına saygı göstermeyi alışması ve hâkimiyetçi zihniyeti terk etmesi ile olasıdır.
Türk halkı olarak daima barışçı olduğumuzu gösteriyoruz. Geçmişte bize yapılan haksızlıklara ve çektirilen acılara rağmen, Rumlara karşı düşmanca duygular da taşımıyoruz.
Tek isteğimiz bu adada huzur ve barış içinde varlığımızı sürdürmektir.
Türk tarafı olarak, yüz binlerce şehit kanı ile aldığımız ve entrika ile elden çıkardığımız Kıbrıs’ı tümüyle ele geçirmek ve Rumları egemenliğimiz altına alma amacı içinde de değiliz.
Ancak bugüne kadar dış güçlerin, haklı ile haksızı ayırt etmeden daima Türklerin aleyhinde bir tutum sergilemesi ve içimizdeki işbirlikçilerin karşı tarafın tezlerini savunması, Rumların boş hayallerden vazgeçerek makul bir anlaşmayı kabul etmesi engelleniyor.
Barış Düşmanları
Paylaş