Pandemi, ekonomik ve siyasal kriz nedeni ile toplum, bu konulara kilitlendi. Dolayısıyla etrafımda gelişen çok tehlikeli, siyasi ve askeri olaylara karşı, duyarsızlık içine girdik.
Pandemi ile birlikte söylenen bir doğru söz var. “Önce sağlık.” Ama ekonomik yaşamla, bu sorunun birliğini ele almazsanız ayrıca birini, ötekinin önüne korsanız, ekonomi ile ilgili sağlıklı bir açılım ve insan sağlığı ile ilgili ciddi bir düzenleme yapamazsınız. Yaşadığımız günler buna örnektir.
Üstelik biz, Kıbrıs sorunu ile demokratik, ekonomik sosyal sorunların birbirini etkilediği gerçeğini yıllardır yaşıyoruz. Ama; “Kıbrıs sorunu çözülmeden kuzeyde yaşanan sorunlar çözülemez” anlayışı belli bir kesimi etkiliyor. Buna karşıt olarak ise, “Kıbrıs sorunu 74’te çözüldü, bu nedenle Kıbrıs sorunu ile ilgilenmeyip iç sorunlara bakalım” anlayışı da bir diğer kesimi etkiliyor.
Bundan dolayı yalnız bizi değil, Kıbrıslı Rumları, Türkiye’yi, Yunanistan’ı ve bölge ile dünyayı ilgilendiren bu önemli sorunla ilgili, toplumsal ortak payda ve akıl geliştiremiyoruz. Aynı şekilde iç ekonomik, siyasi, demokratik, sosyal sorunlarımızı da çözmek devinimi için ortak efor üretemiyoruz.
Bu hal nedeni ile konjonktürel gelişmelere göre; iç sorunlarda ve Kıbrıs konusunda ya umudun doruklarına çıkıyoruz, ya da bezginliğin dibine düşüyoruz. Bunun acısını günümüzde pandemi içinde, ekonomi ve sağlık alanında ortak payda oluşturmamakta yaşıyoruz. Her ikisini de riske atıyoruz.
Günümüzde Doğu Akdeniz’deki askeri gerilimi, çok tehlikeli olarak yaşıyoruz. Ama Salı günü, Lübnan’da olan ciddi patlamanın sesini ta Kıbrıs’tan duyduk. Üstelik kısa süre önce de, Suriye’den atılan füzenin başımıza düştüğü korkusunu da yaşadık. Böyle bir coğrafyada, ilgili tüm tarafların ve dünyanın büyük güçlerinin donanmaları da güç gösterisi içindedir. Bir birlerine yumruk sıkıyor. Tatbikat üstüne tatbikat, Navtex üstüne Navtex karşılıklı yapılıp ilan ediliyor.
Ege ve Doğu Akdeniz’deki bu ciddi gerilimde şimdi, Fransız Deniz Kuvvetlerinin Güneye konuşlanması gündeme geldi. Dün Mari’de yakalanan ve orada depolanan Suriye’ye ait patlayıcıların infilak etmesiyle ciddi bir patlama yaşayan. Bu yüzden can kaybı ile birlikte, elektrik üretim merkezini kaybeden Güney; başımıza füze düşmesine ve Lübnan’daki patlama sesi ile sarsılmamız gerçeğine karşın, adaya Fransız Donanmasını mı konuşlandıracak? Cehennemden tümümüz için tapu mu aldı?
Buna karşı gelişen de, Türk Deniz Kuvvetlerinin bölgede askeri ağırlığını ortaya koymasıdır. Ayrıca caydırıcılık için Maraş’ı tek yanlı açmak. Ege’de gerilimin gelişmesi. Libya meselesi. Peki bütün bunlar neden? Güneydeki egemen güçlerin, Doğu Akdeniz’de tek yanlı adımlarla hidrokarbon konusunda, Kıbrıslı Türkleri ve Türkiye’yi dışta bırakma niyeti! Bu konuya tepkiyi yalnız biz değil sağ duyu sahibi pek çok Sol, Demokrat, Liberal Kıbrıs Rum siyaset ve düşünce insanı da koyuyor. ‘Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de dışlayan, Kıbrıslı Türkleri yok sayan adımların savaş tehlikesini büyüteceğini, Kıbrıs sorunun çözümünü zora sokacağını, askeri gerilimi artıracağı’ uyarısını yapıyor.
Akıl yolu, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbonların Türkiye üzerinden Yunanistan’a; oradan da Avrupa’ya gitmesini öngörür. Bu, aynı zamanda Mısır, İsrail de dahil olmak üzere, Doğu Akdeniz ve Ege’de huzur ve güvenlik ile sağlıklı ekonomi ve demokratik siyasi ortamın gelişmesine katkı sağlar.
Aksi ne olur? Gerilim nedeni ile bu ülkelerin halkları için sağlık alanında ve ekonomide daha iyi gelişme için kaynakları değerlendirmek zora girer. Bunları askeri alanda harcamak gelişir. Bu gerilim atmosferi ise, iç siyasi, ekonomik, demokratik sorunları çözmeye dönük ortak toplumsal efor geliştirmeyi engeller. Böylece hep birlikte dünyanın ‘ağa babaları’ karşısında da güçsüzleşmek gelişir.
Ankara, Atina ve Lefkoşa
Paylaş