Geçmişten günümüze tüm Rum siyasi yetkililer, ulusal hedeflerine ulaşmak mücadelelerinde, daima hakkı olmayanı bile elde etmek için canla başla uğraşır.
Yabancıların daima kendilerinden yana olmasını ve açıklama yapmasını isterler, orta halli görüş ortaya koyanlara bile orantısız tepki gösterirler.
Bu tutumları ve bizim de haklarımıza sahip çıkmamamız nedeniyle, yabancı devletler ile uluslararası kuruluşlar, hiçbir zaman Rum tarafını suçlamazlar.
Hak elde etme çabalarındaki bu yöntem sonucu, şimdiye kadar yabancı devletler ve uluslararası kuruluşlar, genellikle Rumları karşılarına almamak amacı ile onları destekler.
Bizim siyasi yetkililerden bir kesim, sırf Rumları öfkelendirmemek ve bizimle birleşmeye razı etmek düşüncesiyle, haklarımızı savunmaz.
Üstüne üstlük haklarımızın savunulmasını isteyen Kıbrıslı Türkleri de, barış istememekle ve faşistlikle suçlarlar.
Bir kesim ise nasıl olsa dünya Kıbrıs’ta yaşanan gerçekleri biliyor gerekçesi ile haklarımızın elde edilmesi için mücadele edilmesini gerekli görmez.
Rumların hak aramadaki mücadelesi, bizim de pasif tutumumuz sonucu, haksızlığa uğrayan ve mağdur olan taraf olmamıza karşın, hep biz zarar görüyoruz.
Nasıl olsa bizim ses çıkamayacağımızı, tepki göstermeyeceğimizi bildiği için, yabancılar ile uluslararası kuruluşlar, rahatça ve çekinmeden sürekli Rum çıkarları doğrultusunda açıklama yapmakta ve kararlar üretmektedir.
Kuşkusuz, yabancıların sürekli Rum tarafını memnun edecek şekilde davranmasında ve açıklama yağmasında bizim de suçlu olduğumuz inkâr edilemeyen bir gerçektir.
Çünkü bizim aleyhimize alınan kararlara ve açıklamalara Denktaş döneminden sonra, gereken düzeyde tepki göstermedik.
Yaşanan acı deneyimlere rağmen Türk tarafının hala daha, aleyhimize alınan kararlar ve davranışlar karşısında, haklarımızı gereken düzeyde savunduğu kabul edilemez.
Ortega raporuna rağmen, Rum saldırıları sonucu uğratıldığımız mal ve can kayıplarının tazmini için, etkili mücadele yapılmadı.
1957 EOKA döneminde halkımızın mal ve can kayıpları, 1960 ortaklık yönetiminden silah gücü ile atılmamız, 1963-74 döneminde Rumların bize karşı işlediği suçlar, 1974’te Cunta darbesinden sonra Elen cumhuriyetinin ilan edilmesi, anavatanın müdahalesinden sonra tekrar güneydeki yönetimin meşru Kıbrıs cumhuriyeti kabulü, 2004 referandumundan sonra ambargoların kaldırılmaması, bizim onay ve görüşümüz alınmadan Rum yönetiminin tüm ada adına Avrupa Birliğine üye alınması gibi konularında, haklılığımızı kabul ettirmek yönünde maalesef yeterince mücadele yapmadık.
Son yıllarda Rum yönetiminin yabancı ülkelerle askeri anlaşmalar yapması ve aşırı derecede silahlanması karşısında ses çıkarmadık.
Rum yönetiminin denizleri parselleyip kendi hesabına yabancılara ihale etmesine son zamanlara kadar tepki göstermedik.
Avrupa Birliği’nin sürekli olarak tek yanlı Rumları destekleyen davranış ve açıklamaları ile kararlarını protesto etmedik.
Crans Montana bozgunundan sonra Birleşmiş Milletlerin, Rumları suçlamaktan kaçınması ve teşhir etmemesi karşısında tepki göstermedik.
Ancak tarihte dünyanın hiçbir yerinde başkalarının acıması ile özgürlüğüne kazanan halk ve ulus olmadı. Atasözümüzde ifade edildiği gibi ‘hak verilmez alınır.’
‘Cesaret insanı zafere, kararsızlık tehlikeye korkaklık ise ölüme götürür.’ Yavuz Sultan Selim
Ağlamayan çocuğa emzik yok
Paylaş