Bu yıl Adli Yıl törensiz olarak açılıyor. Yüksek Mahkeme Başkanı Sayın Narin Ferdi Şefik, törensiz açılış açıklaması yaptı. Yargı organımızın personel ve gereç sorunlarının hala ciddi şekilde devam ettiğini, bu nedenle açılışı törensiz yapacaklarını söyledi. Böylece, teknik ekipman için ihtiyaç duyulan 80 bin TL civarında bir kaynak için, bu tasarrufla, buna katkı olarak değerlendirmek istediklerini açıkladı.
Bu; ekonomik kriz içinde israftan kaçarak, kaynakların verimli yönetilmesi gerektiği ile ilgili bir masajı içerdiği gibi, aynı zamanda bunca zamandır yargıya dönük ihmale yönelik de ciddi bir uyarıdır.
Törensiz açılışa yönelik olarak, aynı zamanda Barolar Birliği de önemli bir açıklama yaptı. Sorunlara karşın Barolar Birliği Başkanı Sayın Esendağlı, yargının bağımsızlığı ve siyasi tasallut altına girmemesine yönelik olarak ciddi vurgular içeren açıklama yaptı. Neden?
Çünkü günümüzde, Türkiye'deki pek çok gelişmeyi Kıbrıs’a taşımak eğilimi kendine yer açmaya çalışıyor. Kimisi, yüksek sesle Adalet Bakanlığı talep ediyor. Kimisi de Türkiye’de yargının içine girdiği kaotik ortamı görmeden. Çok önemli olduğu artık net olan, yargı organımızın bağımsızlığını köreltecek eğilimlere kapı açmaya çalışıyor. Özellikle demokratik değerlerin gereği olan hukukun üstünlüğü ilkesinin, siyasi vesayet altına hala girmemiş olmasına bunlar çok öfkeli. Bunun maddi zemini de net.
Bunların biri, fikir ve düşünce özgürlüğüne yönelik olarak siyasi gerekçelerle açılan uyduruk dava ve girişimin hukukun üstünlüğü ilkesine dayalı olarak duvara toslaması. Aynı zamanda iki devlet arasında imzalanan Protokolde olmaması gereken, HP’den %2 kesinti emrinin, yürütmenin garabet KHK ile uygulamaya koymasına yönelik, mahkemenin verdiği yürütmeyi durdurma ara emri kararı.
Bunun gibi, yargının hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı; siyasi vesayet altına girmeyen ilkesel tutumu, belli egemen odakların sorunu olmaya başladı. Bunların sorun olarak gördüğü, “Bu kadar da söz ve fikir özgürlüğü olmaz ve sendikalar çok etkin” listelerine, birde yargının bağımsızlığı eklendi. Yani yargının siyasi vesayete değil; bağımsız, hukukun üstünlüğüne bağlılığı, bu odakların hedefi oldu.
İşte yargıya dönük mali kaynak cimriliğinin gerisinde yatan budur. Yargının personel ve araç gereç ihtiyacını karşılamamak. Böylece çalışmalarını verimsizleştirmek ve işleri sıkıntıya sokmak. Yani yargıyı, teknik olarak tıkayıp, etkin iş yapmıyor tepkisine yol döşemek. Yani hızlı olarak adalet arayan insanların beklentileri üzerinden, bu teknik tıkanıklarla, onun bağımsızlığını darbeleyecek değişikliklere ve Adalet Bakanlığı garabetine zemin hazırlamak. Sinsice oynanan oyun budur.
Peki, ne yapmalı? KKTC bütçesinin ciddi bir gelir kaynağı Vergi Dışı Gelirlerdir. Bunların önemli bir kısmı ise mahkemelerin cezalar ve açılan davalar nedeni ile aldığı kaynaklardır. Bunların tümü Bütçeye gidiyor. Bu kaynakların hiç olmazsa %30- 35‘i Yüksek Mahkeme’nin doğrudan kullanımına verilmeli ve mahkeme bilgisayar ve benzeri acil ihtiyaçlarını doğrudan buradan karşılamalıdır.
Ayrıca artık 2014’te başarısız bir referandum sonucunda gündemden düşen, KKTC Anayasası değişikleri gündeme gelmelidir. O değişiklerin ciddi bir kısmı yargının etkinliğinin artması içindi. Anayasa Mahkemesi’nin etkinliğinin artırılması, Yargıtay’ın gelişmesi, Yüksek İstinaf Mahkemesi’nin etkinliğinin artması. Yeni İdari Mahkemelerin kurulması ile vatandaşa devlet ve hükümetin keyfi kararlarına karşı, demokratik hukuk yolunun açılması. Ayrıca, tek tek her yurttaşa Anayasa Mahkemesi’ne bireysel olarak başvurma hakkını vermesi gibi. Yargı organının hukuk sürecinde etkisini artıracak, vatandaşa hak arayışında yeni güçlü, hukuki imkanlar getiren düzenlemelerdi bunlar.
Ancak 2014 referandumunda bu önemli değerler resmen, dar siyasi ihtiraslar ile kısır hesaplaşmaların kurbanı oldu. Yüksek Mahkeme bunları resmen talep edemez. Çünkü yargının bağımsızlığına titiz olanlar, siyaseti yönlendirme oportünizmi içine giremez. Ancak Barolar Birliği, aydınlar, sivil toplum ve demokratik hukuk devleti ilkesine titiz olan siyasi partiler bu konuyu ele almalıdır.
Biz; Adalet Bakanlığı değil, bağımsız ve etkin yargı ile adalet istemeliyiz.
Adli Yıl; “Adalet Bakanlığı değil, adalet ve referandum"
Paylaş