Son günlerde iç konularla ilgili ortaya çıkan gerçekler ve dış politikada meydana gelen gerçekler demokratik değerlere daha fazla sarılmamız gerektiğini gösteriyor. Katılımcılık, şeffaflık ve özgür tartışma değerlerinin hava ve su gibi önemli olduğu ortaya çıktı.
Maliye Bakanı Sayın Dursun Oğuz 13. maaşlar ve özel sektör desteği için 625 milyon TL açık olduğunu ifade etti. Halbuki Ekim ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar o zamanki Başbakan, Maliye Bakanı ve o dönemki hükümetin büyük ortağının tüm yetkilileri hep bir ağızdan sıkıntı yok gününde ödenecek diyorlardı. Bunu diyenlerin şimdi kimi Cumhurbaşkanı, Başbakan ve farklı görevlerde olsalar bile halen hükümette bakandırlar. Bu gerçeği gizleyenler, ellerini yıkayıp başka görevlere geçtiler. Fakat bu gerçeği açıklamayı Sayın Dursun Oğuz’a bıraktılar. Okkanın altına o itildi.
Yani, “Takke düştü kel gözüktü.” Ancak takke ile keli gizlenerek oyları aldılar ve dereyi geçtiler. Kendileri makam ve mevki ile dereyi geçtiler ama derenin hem de en akıntılı yerinde halkı ve devleti bıraktılar. Bu açığa çıkınca da en eski “guburu” çekip ateşlediler. Sayın Ertoğruloğlu çıktı ve çaktı gürledi. “Rum ve AB işbirlikçileri, devleti sevmeyenler, devleti sevmeyenler yönetemez” falan söylemlerine başladı. Yani ekonomik kriz ve gizlenen acı gerçeklerin ortaya çıkınca bunu da hamaset edebiyatı ile kapatmak istediler.
Bugünlerde ekonomideki krizle birlikte dış politikada da gerilim gelişiyor. Doğu Akdeniz’deki gerilimden soyutlanamayacak olan yeni durumlar var. ABD’nin ve AB’nin eş zamanlı yaptırım kararları var. Bu kararlarla birlikte gerek Kıbrıs’ta gerekse Türkiye’de Kıbrıs sorununa dönük söylemde daha sert ifadeler dile gelmeye başladı. Bu söylemlerin odak noktası, Kıbrıs sorununun çözüm sürecinde BM parametrelerine karşıtlıktır.
Hal bu iken ABD ve AB’den gelen yaptırım kararları var. Ne olacak? Elbette ki bu tavır kabul edilmezdir. Bunun karşısında diz çöküp ağlayacak mıyız? Elbette ki hayır. Ama içte ihtiyacımız olan özgür tartışma, açıklık ve katılımcılık ile durumu değerlendirmeliyiz. Ortak toplumsal aklı hamaset sığlığı ile boğmamalıyız.
ABD ve AB’den gelen yaptırım kararları İngilizlerin Brexiti gibi değil. AB’den ayrılma kararı günahı sevabı İngiliz halkının iradesindedir. Ama ‘Batıdan’ gelen yaptırım kararları, yani bir nevi “exit” bizim irademizle değil, onların kararı ile oluştu. O zaman neden “exit”? Hangi temel bunu getiriyor?
Tarihi düşmanlık mı? Yoksa din farkı mı? Bunlar olsa, o zaman bunların Suudilerle, Körfez ülkeleri ile hiç işleri olmaması gerekir. Yoksa bunların esas dertleri bir başka zeminde mi?
Yani niyetleri, Türkiye ve Kıbrıs Türk Toplumunun iç ve dış yapısında AB Kriterlerini içselleştirmemesi mi? Çünkü iç düzeninde demokratik hukuk devleti ilkelerini ve AB demokratik değerlerini geliştirecek olan Türkiye ve Kıbrıs Türk Toplumu; askeri gücünün ötesinde bölge ve dünyada etkin olacaktır. Baksanıza, son AB Zirvesinde yaptırımlarla ilgili alınan karara.
AB Dış Politika ve Güvenlik Temsilcisi Sayın Borrell’e yaptırımlarla ilgili olarak, 25 Mart’a kadar AB’nin ekonomik olarak en az etkileneceği bir rapor hazırlama görevi vermişler. Ne AB üyelik adaylığından ne demokrasiden falan söz ediyorlar. Yani ABD ve AB sinir uçlarımıza dokunarak, hamasetin öfkesi ile demokratik değerlerden uzaklaşmamızı besliyor. Bu değerler, Batı’nın malı değildir. İnsanlığın ortak değeridir. Yani içimizde, “Batı” karşıtlığını besleyip bizi demokratik değerlerden uzaklaşmaya itiyorlar.
Bu nedenle içteki ve dıştaki sorunlar nedeni ile yüzümüzü dünden daha fazla demokratik değerlere ve Kopenhag kriterlerine döndürmeliyiz.
Açıklık ve ‘Batı’dan exit mi?
Paylaş
Turkish power 4 Yıl Önce
Korkmayın bu kadar ab abd sertlikten anlar bugüne kadar alttan alındı da ne oldu
Turkish power 4 Yıl Önce
Bunlar boyunduruğa alabildikleri için arapları severler ancak Türk Iranli Pakistanliyi sevmezler ab emperyalizmine karşı çıktıkları siyonist karşıtı oldukları icin