Diyalog Gazetesi
2016-06-19 09:30:33

Verip de kurtulmak değil, kalkınmak

Reşat AKAR

rakar@diyaloggazetesi.com 19 Haziran 2016, 09:30

Rumların, bizimle anlaşma konusunda değişmez şartları vardır...
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1960 yılından bu yana, yani 56 yıldan beri Rumların siyaseti hiç değişmedi...
Makarios, Kiprianu, Klerides, Vasiliu, Papadopulos, Hristofyas ve Anastasiadis...
Sağı da, solu da ‘ulusal politikada’ tek yumruk halinde hareket ediyor ve ‘ulusal konseyin’ çizdiği politikayı eksiksiz uyguluyor...
Peki nedir bu politika?..
Ya da çözüm için şartları nedir?..
Birincisi ‘egemenlik’ onlarda olacak...
Nüfus politikası daima ‘her 4 Yunan’a bir Türk’ şeklinde olacak...
Ve zaman içinde Türklerin sayısı aşağılara çekilerek, ada Yunanistan’a bağlanacak...
Hangi Rum’la konuşursanız konuşun size ENOSİS’ten vazgeçildiğini söyleyemez...
Çünkü bu inançla yetiştirildiler, buna bağlılık yemini ettiler...
İki bölgeli, iki toplumlu federasyona karşı çıkanlar bunu daha korkusuzca itiraf ediyorlar...
Federasyonu destekler gibi görünenler ise, uzun vadeli mücadele programı çerçevesinde hareket etmenin daha uygun olduğunu belirtiyorlar...
İkinci ana koşul Türkiye’nin buradan tamamen çekilmesidir...
Hem askerlerini, hem de vatandaşlarını geri çekmesi...
Ayrıca 1960 anlaşmalarından kaynaklanan garantörlüklerin sona erdirilmesi...
Üçüncü ana koşul, çözüm sonrasında tüm ada yönetiminin Rum çoğunluğun eline geçmesidir...
Merkez Bankası, gümrükler, limanların yönetimi gibi...
 
Verelim de kurtulalım mı?

Bunlar o kadar ciddi, o kadar kritik konulardır ki; eline Türkiye aleyhtarı sloganlarla yürüyüş düzenleyenlerin ve onlara destek verenlerin insafına terk edilemez...
“Çözüm olsun da nasıl isterse olsun” diyerek, kendi halkını yok olma serüvenine sürüklemekten keyif alanların insafına da terk edilemez...
Üzülerek görüyoruz ki; Kıbrıs Türk halkı son zamanlarda iç huzuru bozucu eylemlere teşvik ediliyor...
Yasaların yetersizliği, hükümetlerin korkaklığı ve siyasetin ulusal davada kamplara ayrılması nedeniyle, toplumu içten içe karıştırmak isteyenler güçleniyor...
Ve bizdeki bu gelişmeler, Rumların iştahını daha da kabartıyor...
İçimizde ‘kandırılan’ gençlerin bir kısmı; maddi ve manevi yönden tek destekçimiz olan Türkiye’ye karşı kışkırtılırken, Rum tezlerine dayalı bir çözüm sonrasında tümümüzün başına nelerin gelebileceğini bilmiyorlar...
Onları tehlikeli virajlara sürükleyenlerin daha da geç olmadan vicdan muhasebesi yapmalarında fayda vardır...
Müzakerelerde sadece ‘Mülkiyet’ ve ‘Garantiler’ konusunun kritik olduğunu düşünemeyiz...
Üzerinde büyük çapta uzlaşıya varıldığı söylenen ‘Yönetim’ ve buna bağlı ‘Federal Hükümetin yetkileri’ konusu, en az Mülkiyet kadar önemlidir...
Rum Hükümet Sözcüsü bir süre önce yaptığı açıklamada ‘Çözümün ilk günü’ üzerinde durmuş ve kendisini sıkıştıran Rum basınına “mesela tüm limanların yönetimine el koymak” demişti...
İki bölgeli, iki toplumlu bir çözümde kuzeydeki limanları Rum ağırlıklı bir yönetime devretmek ne demek oluyor?..
Gazimağusa limanının ‘AB standartlarına uymadığını ve tadilat için en az 3 yıl gerektiğini’ söyleyen bu insanlar, çözümün ilk gününde buraya kilit vurmayacak mı?..
Aynı şekilde Girne limanı?..
Ercan Havaalanı ne olacak?..
Bir aralar “Kıbrıs’ın her iki yanında da hava alanı olacak... Bu bir ilk’tir” diyenler, konuya açıklık getirilmelidir...
 Ercan yerinde kalacak ama yönetimini Federal Devlet mi üstlenecek?..
O zaman kuzeyin, Anadolu ile tüm yolları kesilecek değil mi?..
Yunanistan ile AB içinde ENOSİS yapan Rum tarafının böylesi bir anlaşmadan kazanacağı çok şey vardır...
Ancak Kıbrıs Türk tarafının daha ilk günden inanılmaz bir batağın içine sürükleneceğini bir yerlere not etmeliyiz...

Hem Ercan hem Geçitkale

Ulusal davaya ve Türkiye’ye bağlı olduğunu söyleyen iki parti bugün iktidardadır...
Dolayısıyla bu hükümetin, müzakere sürecine katılması şarttır...
Ayrıca, ileride güçlü bir anlaşma yapabilmek için KKTC’nin ekonomik yönden güçlenmesi yönünde çok hızlı adımlar atmalıdır...
Bundan sonrası yoktur...
İleride “keşke yapsaydık, etseydik” demek yerine, şimdi yapılması gerekenleri yapmaktır önemli olan...
Ve ilk iş olarak Ercan’a ilaveten Geçitkale Havaalanı da uçuşlara açılmalıdır...
“Efendim Ercan’ı kiraya verirken, ikinci bir havaalanının yolcu taşımacılığı yapmasını engellediler ve Ercan sözleşmesine madde koydular” diyerek, Geçitkale’yi kilitlemek büyük bir hatadır...
Yıllar önce işadamı Asil Nadir’e kiralanan Geçitkale’nin önünü açmak için hükümet her türlü cesareti gösterebilmelidir...
Asil Nadir, dünyanın sayılı işadamları arasına girmeyi başarmış çok önemli bir isimdir...
Geçitkale Havaalanı’nın önündeki engellerin kalkması halinde, KKTC ekonomisinin kalkınması için çok başarılı işler yapabileceğini biliyoruz...
Öncelikle de uçuşlara engel olan elektrik direklerinin kaldırılması gerekiyor...
Yıllar önce sırf Asil Nadir burasını işletemesin, sırf KKTC kalkınmasın diye elektrik direklerini havaalanının çevresine dizenlerin hesaba çekilmediği bu ülkede, hataların giderilmemesi de kabul edilebilir değildir...
O nedenle UBP-DP hükümeti bir an önce Geçitkale’nin ve Asil Nadir’in önündeki tüm engelleri kaldırmalıdır...
KKTC turizmi tek havaalanı ile gelişemez...
Güneyde Larnaka ve Baf Havaalanları’nın ne kadar yoğun çalıştığını herkesin görebilmesi gerekiyor...
Sadece bir ay içinde 365 bin turist getirebilmişlerse, bunu ‘daha çok uçuşla’ başarabildiklerini anlamak zor değildir...
Bunca yıl direnen ve Türkiye sayesinde hak ettiği özgürlüğe kavuşabilen Kıbrıs Türk halkının maceracı uzlaşılara değil, kalkınmanın önündeki engelleri aşacak icraatlara ihtiyacı vardır...
Sorumluluk UBP-DP hükümetinin üzerindedir...
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.