Her evin kendine has bir kokusu vardır.
Bu koku evin ve evde yaşayanların hayat tarzının eve sinmiş hâlidir.
Nedir bu kokuyu meydana getiren diye düşündüm dün gece, on günlük bir ayrılıktan sonra dönüp evimin havasını teneffüs ettiğimde. Eski ateşlerin isi, halıların yünü, ahşap ve kitaplar, açtığım pencerelerden içeri giren yasemin kokusu…
Ama teşhis edemediğim başka kokular da olmalı.
Hepsini tespit etmek için uzman olmak lâzım galiba, şarap veya zeytinyağı tadıcıları gibi.
Evlerin kokusu başkalarının da fark ettiği bir şeydir. Her gün bir başka evi temizleyen bir hizmetçi bunların hepsinin ayrı bir kokuya sahip olduğunu bilir.
Siz de bir arkadaşınızın evini ziyaret ettiğinizde kapıdan girer girmez kokusunu hemen alırsınız. Bazen o kokuyu sevmezsiniz, bazen hoşunuza gider ama nedenini bilmezsiniz.
İşinden ve daha sonra zengin olmasından dolayı çok gezen bir arkadaşım bir gün benden adada ona bir otel tavsiye etmemi istedi. “Hep yeni otellerde kalırım,” diye uyardı. “Eski oteller kötü kokar onun için bana yeni bir otel bul.”
Bu evde yaşadığım ilk günlerin kokusunu çok iyi hatırlıyorum. Çok az eşya vardı o zaman. Bir yatak, yemek masası ve altı sandalyesi, birkaç kişilik çatal bıçak takımı, beyaz eşyalar. Şimdi tablolarla kalabalık olan duvarlar boş ve bembeyazdı ve alçı kokuyordu. Ahşap ve boya kokusu çok güçlü idi.
Ara sıra keşke ev hep öyle kalsaydı diye aklımdan geçer. Ama zamanla hayatım kalabalıklaştı, ev de. Şimdi hayatım gene tenha ve bazen evi ağırlaştıran her şeyden kurtulsam ne iyi olur diye düşünürüm ama bu düşüncemi gerçekleştiremeyeceğimi bilirim. Sahip olunan şeylerden kurtulmak, onlara sahip olmaktan daha zordur.
Ayrıca ev artık sadece bana değil, onu özleyerek başka ülkelerde yaşayan çocuklarıma da aittir.
Dünya malı dünyada kalır, derler.
İyi ki kalıyor. Bir de sahip olduğumuz her şeyi beraberimizde götürmek zorunda kalıyor olduğumuzu düşünün. Kâbus!
Ama belki herkes için değil.
Köyün zenginini sokakta görseniz dilenci sanırdınız. Çocuksuz ve arkadaşsız, taş bir evde kendisi gibi aşırı cimri olan eşi ile birlikte yaşardı. Baklayı tane ile sayıp kaynattıkları söylenirdi.
Malına mal kattı ihtiyar ve belki de mümkün olsa hepsini yanında götürürdü. Ama götüremedi. Eşi ve o kısa bir ara ile öldüler ve malları onları binde bir ziyarete gelen akrabalarına kaldı.
Evleri zirai bir ambar gibi kokardı, çünkü bahçelerinden topladığı her şey - zeytin, zeytinyağı, badem, kuru bakla ve fasulye ve diğer ürünler - günlük hayatlarını sürdürdükleri giriş katında istifli dururdu.
Düşünecek olursanız, bir anlamda başkaları için çalışmış ve biriktirmişlerdi.
Bir başka anlamda da belki onları mutlu eden harcamak değil biriktirmekti ve çok biriktirebildikleri için çok mutlu bir hayatları olmuştu.
Umarım ikincisidir.
Umarım ikincisidir
Paylaş
ali özdemir 3 Yıl Önce
iki nesil yemez içmez mal ve para biriktirir oğul veya damat iki neslin biriktirdiğini har vurur harman savurur
Beyhan Alkan 3 Yıl Önce
Hoş geldiniz.Evinize hoş geldiniz,evimize hoş geldiniz,doymayan açlığıma hoş geldiniz.
Lale Demiralp 3 Yıl Önce
Yazıdaki şu söz çok anlamlı: "Sahip olunan şeylerden kurtulmak, onlara sahip olmaktan daha zordur." Bir filozof da yakınlarda alışkanlıklarımızın bizi biz yaptığından bahsetmişti. Belki de sahip olmaktan kurtulmanın zor olmasının nedeni budur.
Cemal Polatkan 3 Yıl Önce
Cimri insanlar eğer bir sonraki jenerasyonu düşünüyorsa, yani sermaye birikimi amacıyla yapıyorsa çok anlamlı ve değerli. Çocuklarının hem rahat yaşamasına, hem belki de filantropist olmalarına, ya da bu sermayeyle girişimcilik denemeleri yapmalarına yardımcı olabilirler. Böylece toplumun geneli de bu şekilde zenginleşir. Bugün toplumun genelinde baskın ve popüler olan bakış açısı ise şu: "zaten öleceğiz, yiyelim".
Kurt Parsova 3 Yıl Önce
Troller de bugün itibariyle görevlerine başlayabilirler :)
uğur sezgin 3 Yıl Önce
Özlemiştik,hoş geldiniz. İyi bir yaz mevsimi diliyoruz.
faruk ercan 3 Yıl Önce
Hoş geldiniz.
ece aksoy 3 Yıl Önce
kesin ikincisi
Temizlikçilerin burnu koku almaz..... 3 Yıl Önce
Sayın MM, kendinizden çok emin bir şekilde her gün başka bir evi temizleyen hizmetçilerin evlerin kokusunu bileceği öngörüsünde bulunmuşsunuz.. Bilmezler.. Benim görüştüğüm temizlikçiler, sürekli ve yoğun bir şekilde deterjan, klorak kokusuna maruz kaldıkları için artık burunlarının koku alamaz hale geldiklerini söylüyorlar.. :))
Behıce 3 Yıl Önce
Insanlar sahip olduklarının esiri oluyorlar...