Terör örgütü IŞİD’in kanlı saldırıları yüzünden ülkelerini terk etmek zorunda kalan Suriyeliler, Türkiye’ye sığınıyor...
Daha önce iç savaş nedeniyle Türkiye’ye sığınanların sayısı bir buçuk milyona yaklaştı...
IŞİD saldırıları sonrasında başlayan göç dalgasının ise 400 bine kadar ulaşacağı tahmin ediliyor...
Birleşmiş Milletler örgütü de, Türkiye’ye sığınanlara yardım konusunda çalışmalar yapıyor...
Ne var ki; bu kadar çok insanın yükünü ağırlıklı olarak Türkiye çekiyor...
Terör saldırıları yüzünden tüm varlıklarını ülkelerinde bırakarak, canlarını kurtarmak için göç yollarına düşen insanların yaşadıkları acıları her gün, her saat TV ekranlarından büyük bir üzüntü ile izliyoruz...
Peki bu olayların sorumlusu, ya da sorumluları kimlerdir?..
Kanlı terör örgütlerini cesaretlendiren ve harekete geçirenler kimlerdir?..
Birleşmiş Milletler, süper güçlerin istihbarat birimleri, bu tür kanlı eylemleri organize edenleri neden önceden ortaya çıkaramıyor ve önlem almıyor?..
Müdahale planları neden on binlerce can kaybı ve yüz binlerce göç dalgası sonrasında yürürlüğe giriyor?..
Esas sorgulanması gereken bu değil midir?..
50 yıl önceki fotoğrafa bakın
Bugünkü köşemde bir değişiklik yaparak, iki fotoğraf yayınlıyorum...
Biri 50 yıl önce, 1964 yılında Lefkoşa’nın Kaymaklı bölgesinden çekildi...
Diğeri ise dün Türkiye’ye sığınan Suriyelileri yansıtıyor...
İki fotoğraf arasında pek fark olmadığını göreceksiniz...
Lefkoşa’daki Kıbrıslı Türkler; 50 yıl önce EOKA-B denen terör örgütünün saldırıları nedeniyle, sadece çarşaf ve yorganlarını alarak evlerini terk etmişler, daha sonra okullarda ve kurulan çadırlarda yaşamaya başlamışlardı...
EOKA’nın bu saldırıları, daha sonraki yıllarda da devam etti...
Bugün, 20 Temmuz 1974 müdahalesi nedeniyle Türkiye’yi işgalci olarak suçlayanların gözlerine 1964’ten kalma fotoğrafları sokmamız gerekiyor...
Neden?..
Bir daha aynı acıların yaşanmaması için...
Terör yanlılarının bir daha ‘azınlıkta ve savunmasız olanlara’ saldırmaması için...
EOKA gitti ELAM geldi
Üzülerek görüyoruz ki; Kıbrıslı Rumların önemli bir kısmında 1963’ten, 1974’e kadar devam eden ‘Türkü yok etme’ hevesi sonlanmış değildir...
Hala EOKA mensupları ödüllendiriliyor...
Ayrıca EOKA’nın benzeri ELAM gibi faşist, ırkçı, saldırgan örgütlerin kurulmasına izin veriliyor...
Bunların bırakın bir dernek çatısı altında toplanmalarını, siyasal parti konumunda seçimlere katılmalarına da izin veriliyor...
Ülkenin ana muhalefet partisi AKEL, kapsamlı bir çalışma yaparak ELAM üyelerinin, eski askeri kampta silahlı eğitim gördüğünü kanıtlarıyla Başsavcı’ya sunuyor, ama hiçbir adım atılmıyor...
Başsavcı dosyayı inceledikten sonra “evet belgeler gerçekleri yansıtıyor ve önemli bir delil oluşturuyor. Bu tür faaliyetler yasalarımıza aykırı ama, şimdilik ceza vermeyi gerektirmiyor” diyor...
Neden?..
ELAM’ın kuruluş amacı, Türklere yönelik de ondan...
İşin içinde ‘Türkü yok etme’ amacı var ise, bu tür terörist örgütlenmeler Ruım hukuk sisteminde suç teşkil etmiyor!..
İnanılır gibi değil...
AB üyesi olmuş bir ülkede gözümüzün içine bakarak hala terörizme prim veriliyor...
Ve bundan cesaret alan ELAM üyeleri, Larnaka’daki barış ve dostluk festivalini basarak, sahnede gitar çalan Kıbrıslı Türkü birkaç yerinden bıçaklayabiliyor...
Aradan 4 yıl geçtikten sonra davaya bakan yargıç 3 ELAM mensubunu beraat ettiriyor...
Nasıl güveneceğiz?..
Hal böyle iken ve etrafımızda yaşanan terör saldırıları nedeniyle yüz binlerce insan acı çekerken, bizlere “Türkiye’nin garantörlüğünden vazgeçin” deniliyor...
Öyle mi?..
Hadi vazgeçelim...
Peki bizleri kim koruyacak?..
Avrupa Birliği mi?..
ELAM’ın kanlı saldırılarını gözleri kapalı izleyen...
Bunların siyasallaşmasına bile göz yuman Avrupa mı bizleri koruyacak?..
Nasıl, ne şekilde?..
İki yüz bin nüfusun 150 bini katledildikten sonra mı harekete geçecek?..
Yoksa 150 bin insan evlerini terk edince mi?..
Üzgünüz ama yaşanan bunca olaydan sonra hala ders almayıp, ELAM gibi terör örgütlerini harekete geçirenlerin önerdiklerine güvenemeyiz...
Barıştan kaçan yok
Şimdi bu yazdıklarımızı ‘barıştan kaçmak için bahane’ olarak görenler çıkacak...
Ama öyle değil...
Kıbrıslı Rumların yüz katı, bin katı istekliyiz barış için...
Birlikte yaşamaktan, güzel ülkemizi yeniden bütünleştirmekten yanayız...
Ama güvenlik de istiyoruz...
Yaşam garantisi, mal-mülk garantisi istiyoruz...
Onurumuzu ayaklar altına almayacak bir anlaşma için “evet” diyoruz...
Biliyoruz ki; birleşme sonrasındaki ilk yıllarda iddia edildiği gibi zenginlik olmayacak...
AB kurallarına uymayan yüzlerce işyerimiz kapanacak...
Kıbrıslı Türkler çok fakirleşecek...
Yine de ‘barışalım, birleşelim, ileride çocuklar kazançlı çıkar’ diyoruz...
Eğer Kıbrıslı Rum kardeşler de bizim gibi düşünüyorsa, o zaman ELAM’ın tüm faaliyetlerini yasaklasınlar...
Sertunç’u bıçaklayanları, Talat’ın üzerine yürüyenleri, kapı ve pencereleri kırıp, dökenleri cezalandırsınlar...
Yapabilirler mi bunu?..
Avrupa onlara bunu yaptırabilir mi?..
Buyursunlar, bekliyoruz...