Kıbrıs sorununun en kritik sürecindeyiz...
Gençlerimizin önemli bir kısmı, geçmişte yaşananlardan habersiz...
Hatta öğretmenlerin önemli bir kısmı habersiz...
Geçmişi bilmeyen, geçmişini yeni kuşaklara öğretmeyen toplumların ve devletlerin sağlam bir gelecek oluşturabilmesi asla mümkün değildir...
KKTC maalesef; en haklı konularda dahi tokat yiyebilecek bir duruma geldi...
Devletin maaşıyla geçimini sağlayanların, bir örgüt adı altında devleti çökertmeye yönelik girişimleri bu ülkede sessizlikle izlenebiliyorsa...
Hatta perde gerisinden onlara ‘bravo’ çekilebiliyorsa...
Zemindeki kaymaları ve bunun ileride doğurabileceği yıkımları ‘aklı başında herkesin’ anlaması ve önlem alması gerekiyor...
Üzücü olan şu ki; Rumlar, Anavatanları Yunanistan ile birlikte çok ciddi ve kapsamlı çalışmalar yaparak, geleceklerini güçlendirme yönünde ilerliyorlar...
Komünist Parti’nin lideri dahi, İstanbul ziyareti öncesinde Rum Yönetimi Başkanı ve Yunanistan Dışişleri Bakanı ile görüşerek adım atıyor...
İstanbul’a varışının ardından, Türk makamlarına ‘Ulusal Konsey kararları zemininde’ mesaj vereceğini söylüyor...
Ulusal Konsey kararlarının içeriğini bilmiyor muyuz?..
Türk askerinin tamamen adadan çekilmesi...
Türkiye’nin garantörlüğünün sonlandırılması...
Tüm göçmenlerin evlerine dönmesi...
Ve olası bir çözümde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin dağılmaması...
Bu arada, Kıbrıslı Türkler arasında Türkiye aleyhtarı seslerin yükselmesini sağlayacak stratejilerin geliştirilerek sürdürülmesi...
Bunlar Ulusal Konseyin değişmez kararlarıdır...
En sağdaki DİSİ, DİKO, Vatandaşlar İttifakı ile en soldaki EDEK ve AKEL’in oybirliği ile almış olduğu kararlar, bizdekilerin kulağına da küpe olmalıydı...
Ama olmadı...
Siyaset anlayışı ve kalitesi değişmedikçe olmayacak da...
Battık, bittik masalı
Kıbrıslı Rumlar ve Yunanistan, son 4 yıldan bu yana ağır ekonomik kriz yaşıyor...
Bankalardaki mevduatların önemli bir kısmını kaybettiler...
Binlerce insanı işten çıkardılar...
Ağır borç yükü altına girdiler...
Limanları dahi özelleştirmek zorunda kaldılar...
Buna karşın, Kıbrıs sorununun çözümü konusundaki tavırlarında bir milimlik gerileme veya esneklik göstermediler...
Tam tersi daha da hırslandılar...
Ana hedefleri, Türkiye’nin buradan tamamen uzaklaştırılmasıdır...
Türkiye’nin buradan tamamen uzaklaştırılması demek; Kıbrıslı Türklerin 1974 öncesinde olduğu gibi tamamen güvencesiz kalması demektir...
Basit bir hesaplama yapalım...
Bir mahallede 100 kişi oturuyorsa ve bunların 80’i Rum, 20’si de Türk ise güçlü olan kimdir?..
Bazı kesimler “Ne olacak yani Avrupa Birliği üyesi bir ülkede çoğunlukta olanlar, azınlıkta olanlara saldıramaz” diyebilirler...
Onlara bir kez daha Larnaka’da gerçekleşen Rainbow Festivali’nde yaşananları anımsatmakta fayda vardır...
Yüreğinde barış ateşi yanan; babası uzun yıllar TKP’nin yönetim kadrolarında yer almış müzisyen Sertunç Akdoğu’yu bıçaklayıp, ölümün eşiğine getirenlerden bir tek kişi dahi ceza almadı...
Konferansa katılan İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’a sopalarla saldıran, korumasının yüzüne darbeler indirenler ceza görmedi...
Güneyde, Kıbrıslı Türklerin araçlarına ağır hasar verenler de öyle...
İngiliz okulunda, Kıbrıslı Türk öğrencilere saldıranların arkasında devlet gücünün olduğunu anlamak için dinimizi mi değiştirmemiz gerekiyor?..
Yine bu okulda görevli Müdür Yardımcısı’nın, iki toplumun gençlerini yakınlaştırmaya çalıştırması nedeniyle, Kıbrıslı Rum olduğu halde şimdiki Rum lideri Anastasiadis’in de onayı ile görevinden alındığını unutmak için, psikolojik travma yaşamamız gerekiyor...
Yine bazı kesimlerin ‘Battık, bittik, yok oluyoruz’ edebiyatıyla, Rum tarafının yaptıklarını kamufle etmeye çalışması ibret vericidir...
Esas batışın, Türkiye’nin buradan çekilmesi halinde yaşanacağını düşünemez hale gelenler de artık uyanmalıdır...
Türkiye’nin çekilmesi sonrasında buradaki en güçlü kurumların dahi birer birer yıkılacağını hiç kimse aklından çıkarmasın...
Sadece devlet kasasına giren yıllık bir milyar doların bir anda eksilmesi halinde, bunun karşılığını Angela Merkel’in vereceğini mi sanıyoruz?..
Yoksa AB’den çekilme noktasında bulunan Cameron’un mu?..
Para kasaları nerede?
Üzücü olan bir başka hususa dikkat çekmekte fayda vardır...
Bugünkü şartlardan yararlanarak ‘Avrupa’nın en zenginleri’ arasına giren işadamlarımız ne yapıyor?..
Onların düşünceleri, beklentileri ve hedefleri nedir?..
Neden meydanlarda görünmüyorlar?..
Neden üzerine basarak yükseldikleri bu devletin çökertilmesi yönündeki gelişmeler karşısında seslerini yükseltmiyorlar?..
KKTC’nin yolları bozuk...
Suları içilmez ve haftada 2’den fazla akmaz...
Trafik düzeni rezalet...
Uyuşturucu patlamış...
Piyasa denetimsiz...
Kanserde dünya rekoru kırılmış...
Devlet içten içe oyuluyor...
Demokrasi, hak ve özgürlükler adı altında en yüce değerler ayaklar altına alınıyor...
Peki bunları da mı göremez hale geldiler?..
Bunların düzelmesi için neden bir adım atmıyorlar?..
Neticede hepimiz aynı ülkede yaşıyoruz...
Bu ülkeden kazandıklarımızı yine bu ülkede bırakıp göç edeceğimizi bir dakika olsun düşünmelerini öneriyorum...
Ve Sayın Cumhurbaşkanı’na sesleniyorum...
Nisan’a kadar çözüm istiyordunuz...
AKEL lideri Mayıs’tan önce olamayacağını açıkladı...
Mayıs’ta yapılacak seçimlerin ağırlıklı olarak Türk düşmanlığı üzerine kurulacağını biliyorsunuz...
Seçimden sonra yeni parlamento oluşacak...
Böylesi bir ortamda Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin müzakereler sağlıklı bir şekilde ilerleyemez...
O zaman Anastasiadis’e artık kesin bir tarih vermeniz gerekmiyor mu?..
Güzelyurt’ta, Yeşilırmak’ta, Elye’de, Vadili’de, Karpaz’da oturan insanlarımızı daha kaç ay, kaç yıl ateş üstünde bekleteceğiz?..
Duvarına çivi çakmaz duruma getirilen...
Psikolojik açıdan yıpranan...
Gelecek kaygısı çeken bu insanları daha ne kadar bekleteceğiz Sayın Akıncı?..
Artık kesin bir tarih vermeliyiz...
Ya bitecek, ya da kesin ayrılığın müzakereleri başlayacak...
Herkes kendi köyünde, kendi insanıyla mutlu olmaya bakacak...
İki bölgeli Avrupa’dan korkulmamalı...