Gerek iç, gerekse dış siyasette üzücü gelişmeler yaşıyoruz...
Önce iç sorunlardan başlayalım...
Geniş tabanlı bir hükümetimiz var...
Fakat bu hükümet 3 ayda 3 bakan değiştirdi...
Müdür ve müsteşar atamaları hala devam ediyor, bazılarında engeller ortaya çıkıyor...
Ne var ki; basit sorunlar dahi çözülemiyor...
Öğretmenler, bazı okullarda eksiklerin devam etmesi nedeniyle hemen her gün eylem yapıyor...
Çiftçiler ve hayvancılar ateş üstünde...
Doktorlar dün nihayet önlüklerini Meclis binasına astılar...
Bir de eylem yapamayan hastalar, öğrenciler ve velilere bakalım...
Herkes dertli...
Çocuklarına iyi bir gelecek hazırlamak isteyen veliler, bakanlık ve sendika arasındaki anlaşmazlıklardan, grevlerden ve eylemlerden bıkmış, usanmış durumda...
Hastanelerden yeterli hizmeti alamayan vatandaşlar öfkeli ve tepkili...
Doktorlar ve diğer sağlık çalışanları ise sistemsizlikten şikâyetçi...
Kırk yıl önce var olan sorunların bugün de devam ettiğini söyleyerek, hükümeti harekete geçirmeye çalışıyorlar...
Geçer mi?..
Çok zor...
Hatta imkânsız...
Gerek eğitimde, gerekse sağlıkta yapılması gereken ‘Tam Gün’ uygulamasına geçmektir...
Bunun için de niyet lazım...
Cesaret ve kararlılık lazım...
Delegeden, üyelerden, örgüt başkanlarından, MYK’lardan, Parti Meclislerinden çekindikleri için bir adım dahi atamazlar...
Sistem bütünüyle değişmeden şu küçük ülkede hiçbir şey yapılamaz...
İstanbul’un Zafer Mahallesi’nde 100 bin kişiye hizmet veren Muhtar Yunus Türk’ün yaptıklarını da yapamazlar...
Teslim olmamızı istiyorlar
Rumlar; IMF ve Dünya Bankası yetkilileriyle birlikte, olası bir çözümden sonra Kuzey Kıbrıs’ın ekonomik durumu konusunda toplantılar yapıyor, rapor üstüne rapor hazırlıyor...
Bazılarına göre, kuzeyin karmaşık ekonomik durumu herkesi korkutuyor...
Aslında, bu tür araştırmaların yapılması onları korkutsa da, bizleri korkutmamalı...
Çünkü yeterince üretemeyen, üreteni koruyamayan, kamu yapısını şişirmiş, patlatmış bir yapı ile ‘devletçilik’ yapan KKTC’nin, Türkiye’siz bir ‘hiç olduğu’ bu şekilde daha iyi anlaşılıyor...
Türkiyesiz bir KKTC gerçekten ‘Hiç’tir...
Yatırım yapamaz...
Öğrenci sayısını artıramaz...
Turist taşıyamaz...
Maaşları ödeyemez...
Hiçbir şey yapamaz...
Kendi ayakları üzerinde durabilecek bir ekonomik yapı oluşturmadığı sürece, yardıma muhtaç bir devletçik olmaktan kurtulamaz...
Çözüm olduğunu ve Türkiye’nin buradan tamamen çekildiğini düşünelim...
O zaman halimiz ne olur?..
Maaşları kim öder?..
Akdeniz köyü ve diğerlerinin çürüyen su borularını kim değiştirir?..
Belediyelerin kaldırım, yol, kanalizasyon, yağmur drenaj projelerini kim finanse eder?..
Hastalanan hayvanlara kim aşı gönderir?..
AB Euro mu akıtacak?
Bazıları, çözüm sonrasında AB’nin buraya katkı yapacağını düşünerek, güzel hayaller kurabilir...
Ancak; AB’nin gözü kapalı yardım yapmasını beklemek sadece hayalden ibaret olur...
Altyapı projelerinin bir kısmını finanse edebilir...
Ama maaş ödemez...
Normalde 50 kişinin çalışması gereken bir devlet kurumunda 800 kişiye maaş ödenmesine izin vermez...
Emeklilik yaşının şimdiki gibi 55’te kalmasını kabul etmez...
Öyleyse; KKTC’yi yönetenler neden emeklilik yaşını şimdiden ‘AB düzeyine’ çıkarmıyor?..
Bunu engelleyen kimdir?..
Emeklilik yaşının hiç olmazsa güneydeki seviyeye çıkarılmasını da MYK’lar mı engelliyor?..
Okullarda ve hastanelerdeki eksikleri gidermek bu kadar zor mu?..
Sonra bu ülkenin imkânlarıyla yükselen yüzlerce iş adamımız vardır...
Neden içlerinde bir tanesi olsun, güneydeki Fotiadis gibi olamıyor?..
Kıbrıs davasında Rum liderliğine iş sektörü olarak destek veren bu insanlar, aynı zamanda müze, eğitim ve sağlık vakıfları kurarak hem vatanseverliklerini gösteriyor, hem de insanlığa hizmet ediyorlar...
Bizdeki zenginler nerede?..
Yarın Allah korusun istemediğimiz şartlarda bir çözüme “evet” demek zorunda kalırsak, tüm servetlerin eriyeceğini, hatta toplu intihara sürükleneceğimizi düşünmek bu kadar zor mu?..
Daha açık konuşalım...
Zaman gittikçe daralıyor...
Bir süre sonra ağlamak istemiyorsak, bugünden harekete geçmeliyiz...
Başımızı kumdan kaldırıp, ayağa kalkmalıyız...
Şimdi diriliş ve direniş zamanıdır...