Diyalog Gazetesi
2014-12-10 08:54:50

Savaştan beter (2)

Reşat AKAR

rakar@diyaloggazetesi.com 10 Aralık 2014, 08:54

Bir ülkenin içinde bulunduğu durumu tanımlarken ‘savaştan beter’ olduğunu söylerseniz, bunun gerekçelerini de ortaya koymak zorundasınız...
Dünkü yazımda, insanların hangi gıdayı tüketeceklerini bilemez durumda olduklarını vurgulamıştım...
Hayvanların hastalıklı olduğunu bile bile et tüketebilir misiniz?..
Veterinerler “60 derecenin üzeinde pişirilen etleri tüketmenin sakıncası yok” dese bile, Brucella’lı, Scarpi’li hayvanların etlerini tüketmek sadece cesaret işi değil, vicdani bir meseledir...
Şahsen ben tüketmiyorum...
Öyleyse tavuk mu yiyelim?..
Onu da savunmuyorum...
Sıkıştırılmış vaziyette, hiç hareket etmeyen, bu yüzden ayakları kırılan tavuklar 28 günde kesim aşamasına geliyor...
Beyaz etin rengi kırmızıya dönüşmüş...
Tencereye koyduğunuzda, alışık olduğunuz tavuk kokusu gelmiyor...
Durum gerçekten vahim...
Sebzelerde aşırı kanserojen ilaç ve hormon kullanıldığını biliyorsunuz...
Ayrıca sebze tarlalarının büyük bir kısmında ‘içilemez kalitedeki’ su kullanıldığını biliyorsunuz...
Bunu bile bile insanlara “sebze tüketin de korkmayın” diyebilir misiniz?..
Ben diyemem...
Yağmur sonrasındaki perişanlık
Dünkü yazımda gıda maddeleriyle ilgili birçok örnek vermiştim...
Bugün bir diğer önemli konuya değinmek istiyorum...
Ülkemiz suya hasret durumda...
Devlet hemen her yıl yüklü miktalarda kuraklık parası ödüyor...
Öyleyse su için yağmura ihtiyacımız var...
Ama yağmur yağdığı zaman da memleket yaşanmaz hale geliyor...
Dün başkent Lefkoşa’da kısa süreli yağış oldu...
Bilindik manzaraları yine yaşadık...
Yani bu sorunlar artık Belediye Başkanını değiştirmekle çözülmüyor...
Köklü reformlara ihtiyaç duyulduğunu hekes bildiği halde, hiçbirşey yapamıyor...
Görevdeki tüm yetkililer, başta hükümet ve parlamento üyeleri, belediye başkanları, müdürler, müsteşarlar, herkes korku içinde...
Neden?..
Reform hareketi sırasında üç, beş yandaşı kırma korkusu var da ondan...
“Ya oy kaybedersem” düşüncesi...
Memleket ayağımızın altından kaymış, onlar hala üç-beş oyun hesabını yapıyor...
Onlar hala geçerliliğini yitirmiş, kabul edilmez ideolojilerin peşinde...
Onlar hala parti organlarının vereceği kararlara göre hareket ediyor...
Bu kadar da olmaz
Yarım saatlik yağış sonrasında başkent Lefkoşa’nın yürekler acısı durumuna bir bakın...
Yolların kapanması nedeniyle mahsur kalanları düşünün...
Okuluna gidemeyen öğretmen...
Dükkanını açamayan esnaf...
Fabrikasını çalıştıramayan işadamı...
Yolların berbatlığı yüzünden müşteri kaybeden küçük esnaf...
Bu kadar insanın kayıplarını hesaplayan var mı?..
Durum gerçekten vahimdir...
Bu ülkede, savaş günlerinde dahi gerçekten böylesi bir durum yaşanmadı...
Evlerimiz, işyerlerimiz, yollarımız hiçbir zaman böylesi bir rezalete tanık olmadı...
Türkiye’den akıtılan milyarlarca dolarlık yardıma karşın, bu kadar kötü bir durum yaşanıyorsa, bu ülkenin artık kendi kendini sorgulaması gerekiyor...
 
Otobüs meclise girer mi?..
Toplu taşımacılık yapan şoförlerin önceki gün meclis önünde gerçekleştirdikleri eylemi izlediniz mi?..
Diyalog TV o görüntüleri defalarca yayınladı...
Yayınlamaya devam edecek...
Mağduriyet yaşayan bu insanlar “dayanacak gücümüz kalmadı” diyor...
Mazot parasını ödeyemediklerini, evlerine bir tüp gaz götüremeyecek duruma geldiklerini söylüyor...
Bıçak kemiğe dayanmış vaziyette...
Öleceğini bilen adam neler yapmaz?..
Şoförlerin bir tanesi ‘otobüsü meclise süreceğini’ söylerken, savunmasını da şöyle yaptı:
“Çoçuğumu da yanıma alıp otobüsü meclise süreceğim, ne yapacaklar yani?. Vuracarklar mı beni, yoksa vatandaşı olduğum ülkeden mi kovacaklar?.. Kaybedecek birşeyim kalmadı zaten...”
 
Dünyadan koparılmış yaşam olmaz
Yağmur yağdığı zamanlarda trafik felç oluyor...
Evler, işyerleri su altında kalıyor...
Ayrıca elektrikler, internet bağlantısı, televizyon yayınları da kesiliyor...
Yerli televizyon kanalları, Türkiye’deki kanallar gibi Türksat üzerinden yayın yapıyor...
Kıbrıs’ta yağış olduğu zaman Türkiye’den yayın yapanlar herhangi bir sorun yaşamıyor...
Fakat yerli kanalların yayınları kesiliyor...
Aynı şekilde telefonlarla iletişimde aksamalar yaşanıyor...
Bu nasıl bir sistem?..
Bu nasıl bir ülke?..
Bu nasıl bir yönetim?..
Nerede insan hakları?..
Nerede dünyaya ayak uydurmak?..
Nerede adalet?..
Nerede devlet otoritesi?..
 
Bir yerlere mi götürülüyouz
Yaşanan tüm bu olaylar karşısında Meclis’teki genç arkadaşların duygu ve düşüncelerini ölçmek zor değildir...
İçleri sızlıyor, yürekleri yanıyordur mutlaka...
Anaları, babaları, kardeşleri, arkadaşları, akrabaları, herkes devlete karşı öfkeli...
Güven duygularını tamamen yitirmiş vaziyette...
Onların yüzüne bakınca mahcup olduklarını görebiliyorsunuz...
Ama onlar da çaresiz...
Bozuk bir sistemin çarklarına kapılmış bir yerlere doğru gidiyorlar...
Ama bu gidişin ‘doğru yöne’ olmadığını artık hepimiz görebiliyoruz...
Gidişat hiç de iyi değildir...
Ne var ki; mevcut sistemle ve bugünkü anlayış ile bunu tersine çevirebilmek mümkün değildir...
Savaştan beter durumdayız...
Canımızı, malımızı ve ülkemizi koruyabilmek için birşeyler yapmalıyız...
Yeni bir ruh, yeni bir heyecan ve yeni bir ‘kurtuluş operasyonuna’ ihtiyacımız vardır...
Demokrasiye darbe için değil...
Demokrasiyi kurtaracak bir operasyon...
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.