Diyalog Gazetesi
2017-07-18 09:43:56

Saldırmazlık anlaşması ve iyi komşuluk

Reşat AKAR

rakar@diyaloggazetesi.com 18 Temmuz 2017, 09:43

Kıbrıs sorununa çözüm bulunmasını amaçlayan müzakereler 50 yıldan beri sonuç vermiyor...
Rumların 1974-2004 yıllarında en güçlü propaganda malzemeleri merhum Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’tı...
Birleşmiş Milletler’de, Avrupa toplantılarında, her yerde “Denktaş’la olmaz” tezini öne çıkarıyorlardı...
Nihayet; AK Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte Denktaş dönemi sona erdi...
Rumların karşısına, AKEL ile ‘Yoldaş’ olduğunu söyleyen CTP’nin lideri Mehmet Ali Taat çıkarıldı...
Kıbrıs tarihinde ilk defa Rum devletinin başına da Komünist lider olan Hristofyas geldi...
Fakat bu iki yoldaş da çözümü başaramadı...
Hristofyas; 2004 referandumuna saatler kala Annan Planı’na “hayır” kampanyası başlattı...
Ve kapsamlı çözüm şansı bertaraf edildi...
Daha sonra Eroğlu geldi, yine çözüme gidilemedi...
Anastasiadis; Kıbrıslı Türklerin haklarını da savunduğu iddiasıyla çözüm yanlısı politikasını bir anda ağır şartlara dayandırarak, Eroğlu ile uzlaşıya varamadı...
Türkiye pes etmedi...
‘Son şans’ olarak Anastasiadis’in karşısına kendisi gibi Limasollu olan Mustafa Akıncı’nın çıkmasına destek verdi...
Akıncı, uzun süre siyasetten uzak kalan biri olarak kendini bir anda sarayda buldu...

Çözüm hemen şimdi

Limasollu iki liderin ilk buluşmaları heyecan vericiydi...
Karşılıklı zivaniyalar içildi, ortak mesajlar verildi ve mümkün olan en kısa sürede çözüme gidileceği belirtildi...
Kıbrıs’ın özellikle kuzeyinde, saf insanlar bir kez daha umutlandırıldı...
“Oldu, oluyor” derken, Anastasiadis gerçek yüzünü göstermeye başladı...
Maskenin altındaki yüz, EOKA-B’nin savunmasını yapan avukat Nikos’tu...
Bu yaştan sonra Eoka’yı da Enosis hedefini de terk edemezdi...
Ne yazık ki; propaganda sanatını bir türlü öğrenemeyen, bilenlere de fırsat tanımayan KKTC yönetimi, maskenin altındaki yüzü ve Rum-Yunan tarafının ana hedefini dünyaya anlatamadı...
Suçlu pozisyonuna düşmemek için müzakere masasına sarılı kaldı...
Mülkiyette ve yönetimde karşı taraftan en ufak bir güvence almadan garantileri müzakere etmeyi kabul etti...
Son ana kadar “Belki doğru yolu bulurlar” düşüncesiyle masadan çekilmedi...
Crans Montana son duraktı...
Bunu gerek Sayın Akıncı, gerekse Sayın Çavuşoğlu defalarca açıkladı...
Rum-Yunan tarafı, uyarıları ciddiye almadan Crans Montana Konferansı’nı başarısızlığa sürükledi...

Bundan sonra ne olacak?

Şimdi; yeni bir strateji geliştirmeye çalışıyorlar...
Rum tarafının masadaki pozisyonunu belirlemede baş aktörlük yapan Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Kocas, bugün Ulusal Konsey toplantısına katılacak...
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da benzeri bir adım atarak bu gece KKTC Cumhurbaşkanı, hükümet ortakları ve parti liderleriyle bir araya gelecek...
Her ki tarafın da ‘yeni strateji’ belirleyeceği söyleniyor...
Anastasiadis; Rum tarafının stratejisini, dün bir şekilde ortaya koydu...
Türkiye ile AB arasında başlayacak yeni görüşme sürecini bir koz olarak kullanıp Türk askerinin adadan çekilmesini ve garantilerin solandırılmasını sağlayacak adımların atılmasını hayal ediyor...
Gümrük Birliği’nin genişletilmesi görüşmelerinde Türkiye’nin, Kıbrıs konusunda geri adım atmak zorunda kalacağını hesap ediyor...
Gümrük Birliği’nin genişletilmesi elbette Türkiye açısından önemlidir...
Türkiye’nin, AB ile iyi ilişkiler içinde kalması da önemlidir...
Ancak unutulmamalı ki; Türkiye’nin, adadaki varlığı ve Doğu Akdeniz’deki çıkarları her şeyin üstündedir...
Türkiye; bu bilinçle baskılara boyun eğecek ve Kıbrıslı Türkleri bir anda savunmasız bırakabilecek bir ülke değildir...
Hayal görmesinler...
 Daha fazla zaman yitirilmemeli
 
Kıbrıslı Rumlarla tüm ilişkileri keselim veya adayı ilhak edelim diye bir politikamız yoktur...
Kıbrıslı Türklerin tek arzusu, son 43 yıldan beri devam eden barış ve güven ortamının sonsuza dek sürdürülmesidir...
Rumların “Türk ordusu bizim için tehlike içeriyor” şeklindeki temelsiz siyasetini çürütmenin en doğru yolu ise onlara ‘saldırmazlık anlaşması’ önermektir...
Kaldı ki; bu görüşü güneyde yayımlanan bazı gazeteler de dillendirmeye başladı...
Saldırmazlık anlaşması yapalım ve iyi komşuluk ilişkilerine önem verelim...
Kıbrıslı Türklerin güneyde harcadıkları para, Rumların kuzeyde harcadıklarından en az 3 kat daha fazladır...
Karşılıklı geçişlerde de durum aynıdır...
Sadece bu rakamlar, hangi tarafın iyi niyetli olduğunu anlamak için yeterlidir...
Kıbrıs’ta görev yapan tüm yabancı Büyükelçiler ve BM yetkililerinin de bildiği gerçekleri burada kısaca tekrarlamakta fayda vardır:
-Akıncı-Anastasiadis arasında prensip anlaşması olduğu halde Güven Yaratıcı Önlemler hayata geçrilmedi...
-Kaşılıklı geçişlerde tek sigorta üzerinde uzlaşılamadı...
-GSM şirketlerinin işbirliği kabul edilmedi...
-Elektrik şebekeleri birleştirilmedi...
-Eğitim Komitesi tek bir konserin dışında hiçbir şey yapamadı, Rum okullarında Türk düşmanlığına dayalı dersler müfredattan kaldırılmadı...
-EOKA-B’nin yerini alan terör örgütü ELAM’ın, Kıbrıslı Türklere yönelik saldırıları sonrasında tek bir kişi dahi cezalandırılmadı...
-Müzakerelerin en kritik döneminde Rum Meclisi tarafından alınan Enosis kararı; Anastasiadis imzalamadığı için iptal edilmedi...
-İki toplum aasında güven ortamı geliştirilmedi...

İntihar mı edeceğiz?

Hal böyle iken bizlere ‘Dönüşümlü Başkanlık’ verseler bile, ikili ilişkiler düzelmedikçe bir anda karma hale gelmek, Kıbrıslı Türklerin intiharı anlamındadır...
Bunu kabul edemeyiz...
Rumların düzelmesi için de elimiz kolumuz bağlı vaziyette bekleyemeyiz...
Kendi iç sorunlarımıza odaklanarak ekonomik yönden gelişmeye bakmalıyız...
KKTC’nin ekonomik yönden gelişmesi, sosyal ve çevresel sorunları ortadan kaldırması; hem halkımızın mutluluğu, huzuru ve devletine olan bağlılığı açısından; hem de Rumların ileride ortaklığı benimsemesi açısından önemlidir...
“Ama biz 43 yılda iyi bir yönetim şekli oluşturamadık ve sorunları çözmeyi başaramadık” diyenler var...
Doğrudur başaramadık...
Türkiye’nin dağları ve denizleri aşarak adaya getirdiği suyu dahi tüm adaya dağıtamadık...
Halen çok sayıda köyümüz susuzluktan kıvrılıyor...
Çok sayıda köyümüzde insanlar kirli, pis kuyu suyu kullanıyor...
Hala asbestli su boruları değiştirilmiş değildir...
Hayvancımız, çiftçimiz hala dertlidir...
Eğitim sistemimizde ciddi sorunlar vardır...
Yollarımız tehlikelidir...
Çevremiz kirlidir...
Belediyelerimizin önemli bir kısmı maaş ödeyemez durumdadır...
Ancak devlet televizyonumuzun 3 kanalı vardır...
Resmi Hizmet Araçları’nın sayısı 5 binden fazladır...
Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın ‘örtülü ödenekleri’ vardır...
Siyasi partilere milyonlarca liralık mali yardım yapılmaktadır...
Dolayısıyla bu yönetim anlayışıyla KKTC halkı mutlu bir yaşam süremez, devletine güven duyamaz...
ENOSİS’in gölgesinde müzakere yapmak yerine; kendi evimizi toparlamaya öncelik vermek zorundayız...
Bunun için de yeni bir sisteme, yeni bir yönetim anlayışına ihtiyacımız vardır...
Bu şekilde gidemeyiz...
Bu şekilde Rum tarafını uzlaşı çizgisine çekemeyiz...
Gerçekler bunlardır...
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.