Rum lideri, yüzü asık vaziyette kameraların karşısına geçerek poz veriyor...
İhanetten söz ederken, konuyu Türkiye’nin varlığına ve ‘Ata yadigarı topraklara’ getiriyor...
Onlara göre; Kıbrıs’ın her karış toprağı Rumların atalarından kalma...
Sonra 167 bin Rum göçmenin acısından söz ediyor...
Oldukça duygulu bir ortam yaratıyor...
Savaş sırasında yaşananlar elbette üzücüdür...
Onların büyük bir acı yaşadıklarını kimse inkar etmiyor...
Ancak bizlere yaşatılan acılardan da söz edilmeli...
Bunu yapmayan bir Rum lideri, AB kürsüsüne çıktığı zaman da ‘Tüm Kıbrıs’ın Cumhurbaşkanı olduğunu’ söyeleyebiliyor...
Avrupalı dostları da onu coşkuyla alkışlıyor...
Peki biz ne yapıyoruz?..
Onların aleyhimizdeki hareketlerini içimiz yanarak izliyoruz...
Propaganda işte bu kadar önemli bir sanattır...
İnsanların ve ülkelerin kaderini değiştirebilecek kadar önemli...
Öyle görülüyor ki; Rumların oldukça başarılı oldukları bu sanatın etkileri son zamanlarda KKTC sınırları içinde de kendini hissettiriyor...
Cumhurbaşkanı bu yıl oldukça geliştirdiği bir davet listesi ile 20 Temmuz’u kutlama resepsiyonu verirken, bir grup insan elinde pankartlarla sarayı basma girişiminde bulunuyor...
Ve kısa bir süre sonra sosyal medyada yayınlar başlıyor...
Sosyal medya ise artık kişilerin paylaşım amaçlarından daha çok küfür amaçları için kullanılmaya başladı...
Ve sözde ülkeyi yönetenler bunu uzaktan seyretmekle yetiniyor...
Kendilerine yönelik ağır küfürleri dahi tebessümle karşılıyorlar...
Vatandaşların kişisel haklarını ve özel yaşamlarını koruma altına alma gibi bir görevlerinin olduğunu düşünmüyorlar...
Herkes kendi aleminde...
Bir başka rezil durum...
İnsanın artık midesini bulandıracak düzeyde kötü işler yapılıyor bu ülkede...
Alaniçi köyünün 800 metrelik asbestli borularını değiştirmek için para bulamıyorlar...
Diğer yandan kamu kuruluşlarının kaynaklarını havaya atıyorlar...
Sadece ve sadece seçimi düşünerek...
Sadece üç-beş kişinin gönlünü almak için...
Diğer yanda binlerce insan perişan vaziyette...
Vadili ve Paşaköy haftalardır susuzluktan kıvrılıyor...
Kimin umurunda...
Böylesi bir anlayışla bırakın devlet yönetmeyi, dernek bile yönetilemez...
Ancak burası bir başka memleket...
Eskliden “havasına, suyuna bin can feda” diyorduk...
Şimdilerde havası da bozuldu, suyu da...
Havayı kimler bozuyor?..
Taş ocakları, denetimsiz eksoz gazları, çevreye atılan pis çöp poşetleri...
Suyumuzu kimler kirletiyor?..
Kuyuları kurutanlar, tuzlandıranlar, asbestli borularımızı değiştirmeyenler...
Anamur’dan gelen tatlı suyu bile ülkenin her yanına ulaştıramıyorlar...
Ulaştırdıkları yerlerin bir kısmında borular patlak olduğu için büyük kayıplar yaşanıyor...
Belediyeler de bu kayıpların maliyetini karşılayabilmek için halka yüksek fiyattan satış yapıyor...
Özetle kullanan da mutsuz, kullanmayan da...
Evet ‘özgürce yaşamak’ istiyoruz bu topraklarda...
Ancak bu kadar kötü koşullar altında değil...
Tanur Mentes 8 Yıl Önce
Aynen Resat Akar beye katiliyorum.