Rumların ve Yunanlıların, Türkiye ve KKTC aleyhindeki propagandaları; onlar açısından yapılması gerekendir...
Kendi halklarını, Türk düşmanlığı üzerine beslediklerini bilen insanlar bunu yadırgamaz...
Onların, kendi çocuklarına ve torunlarına, adadaki çatışmaların 1963’te başladığını da anlatmazlar...
Anlatanların sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdır...
Bırakın 1963-64 olaylarını, 15 Temmuz’u bile ders kitaplarından çıkarma kararı aldılar...
‘Türk işgali’ diyerek propaganda yaparken, adada herşeyin 20 Temmuz 1974’te başladığını iddia ediyorlar...
Buna neden olan 15 Temmuz’u unutturmak suretiyle, Türk aleyhtarı propaganda faaliyetlerinin başarıya ulaşacağını düşünüyorlar...
Kendi çocuklarına ve torunlarına da bu şekilde Türk düşmanlığı aşılamış oluyorlar...
Halbuki; düşmanlık tohumları saçmanın hiç kimseye yarar getirmediğini çok iyi anlamış olmaları gerekirdi...
Hala anlamamışlarsa, öncelikle kendi insanlarına yazık ediyorlardır...
Biz ne istiyoruz?
Kıbrıslı Türkler; cılız sesleriyle adada olup bitenleri Rumlara anlatamazlar...
Dikilitaş’ın etrafında siyaset üreterek veya barış mumları yakarak, ne istediğimizi, niçin istediğimizi onlara anlatmak mümkün değildir...
Onlar; bugünkü batmış halleriyle bile, bizden çok üstün olduklarını ve gün gele bizleri azınlık olarak eritebileceklerini düşünüyorlar...
“Yeter ki işgalciler gitsin, biz bir avuç Kıbrıslı Türk’ün hakkından geliriz” diyorlar...
Onlara, bir daha hakkımızdan gelemeyeceklerini anlatmamız için uyanmamız, proje üretmemiz gerekir...
Öcelik kendi evimizdir...
İşsiz gençlerimizi yanlış mesajlarla aldatma anlayışını terk etmeliyiz...
Yanlış mesajlarla siyaset yapmak doğru değildir...
Bu anlayışın ‘barış yanlısı’ olmakla yakından, uzaktan ilgisi yoktur...
Bu anlayış teslimiyetçiliğin ta kendisidir...
Bugün, özel sektörde, tarlada, fabrikalarda, otellerde çalışmayı kabul etmeyen gençlere “Ben seni bunun için mi okuttum ” diyerek destek çıkan, ayrıca gelişmelerine ve hayatın gerçeklerini öğrenmelerine engel olanlar, yarın çocuklarını Yanni ağanın yanında köle olarak mı görmek istiyorlar?..
Yanıt “hayır” ise, uyanmak ve uyuyanları da uyandırmak gerekir...
Ağır borçlar ürkütüyor
Elektrik Kurumu borç batağında...
Özel sektörde çalışan insanların tek umudu olan Sosyal Sigorta Kurumu batmış durumda...
Devletin, kamu bankalarına borcu 5 milyarı aşmış vaziyette...
Gelinen aşamada, hedefimiz elbette kalıcı bir çözümdür...
Ne var ki; bunu tek başımıza başaramayız...
Dikilitaş’ın etrafında dönerek veya ateş yakarak asla başaramayız...
Önemli olan karşı tarafı kalıcı bir barışa ikna edebilmektir...
Bunun için de sürekli güçlenmek zorundayız...
Kendi ayakları üzerinde durabilecek bir yapıya kavuşmalıyız...
Kamuya istihdam politikası yerine, özel girişimciliği, yatırımları teşvik etmeliyiz...
Kıskançlığı, hasetçiliği bir kenara bırakmalı, bu ülke için çalışanlara, yatırım yapanlara sahip çıkmalıyız...
Bürokrasi çıkmazından kurtulmalıyız...
Siyasete yeniden çeki düzen vermeliyiz...
Başarabilirsek, barışı daha kolay sağlayabiliriz...
Başaramazsak, bizi adam yerine koymazlar, teslim alıncaya kadar da herhangi bir anlaşmaya imza atmazlar...
Dik durmadığın sürece seni adam yerine koymazlar...
Gerçek budur...
Gerçeklerden kaçma şansımız da yoktur...