Kıbrıs adası üzerinde önemli sorunlardan birinin “mülkiyet hakları” ile ilgili olduğu 2024 yılına yansıyan önemli konular tarafından yeniden kanıtlandı. Başlıca gelir kaynağımızı oluşturan inşaat sektörü bu sorunun etkisi altında kaldı. Kıbrıs Türk ekonomisinin gelişmesinden ve gayrı menkullerin geri dönüşü olmayacak şekilde değerlendirilmesinden rahatsız olan Rum tarafı, bu sorunu kullanarak önemli bir baskı yarattı.
Bunun da çaresi vardır tabii… Şimdiki durumda inşaat şirketlerinin gözlerini Türkiye’ye çevirdiklerini görüyoruz. Ortaklıklar, iş birlikleri, pazarlama girişimleri gündemde… Şirketler yatırımlarını korumak için çaba harcıyor… Peki insanlarına hizmet etmekle görevli olan, inşaat sektöründen belki de en fazla yararlanan konumunda olan Kıbrıs Türk devleti ne yapıyor?
Daha önce yazdık ve söyledik ama ses veren olmadı… KKTC makamlarında oturanlar mesailerinin en büyük kısmını bu sorunla ilgilenmeye ayırmalı değiller mi?
Kuzey Kıbrıs’ta iş yapan iş insanları, Güney Kıbrıs’ta tutuklandı. Bu tutuklamaların ne kadar haksız, hukuksuz ve acımasız olduğu her duruşmada tekrar ediliyor. Kendileri de birer Kıbrıslı Rum olan savunma avukatları, aldıkları görevi gereğince yapmanın çabası içinde argümanlar üretiyorlar: Sanık durumunda olanların Rum mahkemelerinde yargılanamayacağından tutun da tutukluluk koşullarının uygunsuzluğuna veya mahkemelerin yeterli hızla ilerlemediğine dair pek çok iddia ileri sürüyorlar. Avukatların iddiaları, mahkeme heyetleri tarafından bir çırpıda reddediliyor. Belli ki siyasi bir yargılama süreci yaşıyoruz.
KKTC devleti, bu yargılama sürecinin hukuksuzluğu ve acımasızlığı konusunda tek laf etmeyecek; bu sürecin Kıbrıs sorununa etkisini anlatmak için kılını bile kıpırdatmayacak mı?
Kıbrıs’ta bir mülkiyet sorunu varsa, bunun mağdurlarından pek çoğu da Kıbrıslı Türk’tür. 1963’ten başlayan göçmenlik hayatı, çok sayıda Kıbrıslı Türkün mülkiyet haklarını kullanılmaz hale getirmiştir. 1974 sonrasında Güney Kıbrıs’ta terk etmek zorunda kaldığımız taşınmaz mallarımız, bazı hukuk kuralları uydurmaya çalışılarak da olsa acımasızca ve hoyratça yağmalanmaktadır. Kuzey Kıbrıs’ta kalan Rum malları için tazminat yolu açılmış olmasına karşın Güney Kıbrıs’ta kalan Türk malları için böyle bir yol geliştirilmemiştir.
Bu konuda yapacak bir şey veya söylenecek bir söz yok mudur? Bazı şeyler yapmanın önüne çıkarılan engeller, geri adım atmak veya mücadeleden vazgeçmek için yeterli mi görülüyor?
Ortada ne çok soru var değil mi? Ama ben, bu soruların muhataplarının susmaya devam edeceklerinden eminim!
KKTC devleti, iş yaramadığını Kıbrıslı Türklerin ve KKTC’de yatırım yapanların haklarını savunamayarak da gösteriyor!