Yeni sınır kapılarının açılması sonrasında Mart ayında müzakerelerin yeniden başlaması, Kıbrıs sorununun çözümüyle ilgili çeşitli senaryoları da gündeme getiriyor…
Çözümün adı ne olursa olsun dışta tek temsiliyete dayalı bir oluşuma gidileceğini herkes biliyor…
İçte her toplum kendi sağlık ve sosyal fonlarını yönetme şansına sahip olacak…
Güneyin sağlık servisleri, kuzeyle mukayese edilmeyecek kadar ileri seviyededir…
Sigortalı vatandaşların muayene veya ameliyat için devlet hastanelerine gitme zorunluluğu yoktur…
Özeli tercih edenlerin giderlerini sağlık fonu karşılıyor…
İlaç paralarını da ödüyor…
Kuzeydeki sağlık sistemi, güneyin çok gerisindedir…
Olası bir çözüm durumunda daha iyi hizmetlerin verilebilmesi için KKTC yönetimi şimdiden hazırlıkları başlatmalı ve güneyle uyumlu adımlar atılmalıdır…
Ancak; en önemli sorun mülkiyet konusudur…
Çözüme yönelik gelişmeleri dikkate alarak, içte sorunların çözümü ve mülkiyet konusu üzerinde ciddiyetle durmalıyız…
Oldukça geç kalmamıza karşın mülkiyet konusunda üzerimize düşeni yapmaz ve sorumsuz davranışları sürdürürsek; ileride başa gelenleri de çekeceğiz…
Önce Taşınmaz Mal Komisyonu’ndan başlayalım…
Bu komisyonun ne amaçla kurulduğu ve görevlerinin ne olduğu şöyle izah edilir:
“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti topraklarındaki taşınır ve taşınmaz mallar üzerinde iddia edilen haklar üzerinde değerlendirme yapmak ve bunun sonucunda mal iadesi, takas veya tazminata ilişkin bağlayıcı kararlar vermek…”
Komisyonun resmen çalışmaya başlaması 17 Mart 2006’dır…
Kuzeyde mal bırakan Kıbrıslı Rumların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye aleyhinde dava açmaları ve mahkemenin bu davalara çok uzun sürede dahi bakamayacak durumda olması nedeniyle; Kıbrıslı Türklere çok büyük bir fırsat yaratılmıştı…
Çözümsüzlüğün devam etmesi, özellikle 2004 yılında Rumların Annan Planı’na “Hayır” demesi üzerine, AİHM tarafından böylesi bir kararın alınması ve Taşınmaz Mal Komisyonu’nu, bir mahkeme gibi kabul etmesi önemli bir kazanımdı…
Bu karar sonrasında binlerce Kıbrıslı Rum, kendi hükümetlerinin ve kilisenin ağır baskılarına aldırmadan, kuzeydeki mülklerinin satışı veya takası için komisyona başvuru yaptı…
Komisyon ilk yıllarda, Türkiye’den gönderilen paraları kullanarak, bazı mülklerin satışını da gerçekleştirdi…
Sonrasında KKTC’den birileri, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’a şu mesajı verdi:
“Bazı kişilerin üzerinde binlerce dönümlük Rum arazisi vardır. Onlar bu arazileri milyonlarca Sterlin karşılığında satıyor ve haksız kazanç elde ediyor. Bunun bedelini tek başına Türkiye mi ödeyecek?..”
Sayın Erdoğan, bu tür mesajlar ve uyarılar üzerine KKTC yetkililerine şu öneriyi yaptı:
“Ortaya çıkacak bedelin yüzde 80’ini biz ödeyelim, yüzde 20’sini de Rum arazisini satarak kazanç elde edenler ödesin…”
Yasa bir türlü geçmedi
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu önerisi yanlış değildi…
Ülkemizin gerçeklerini görmezden gelme veya yanlışlar üzerinde ısrar etme gibi bir lüksümüz yoktur…
Bazı kişiler gerçekten çok az paralar ödeyerek, çok sayıda Rum mülkü aldı…
KKTC sınırları içinde bu mülklerin yasal sahibi olarak görülebilirler…
Ne var ki; uluslararası hukuk kapsamında malın gerçek sahibi, güneyde yaşayan insandır…
Gerçek mal sahibinin ‘izni olmadan’ yapılan satışların uluslararası hukukta geçerliliği yoktur…
O nedenle de yapılan bu işlemleri yasal statüye çevirmek için tek yol, mal sahibinin izniyle gerçek tapu almaktır…
Mal sahibi Rum kendi rızası ile KKTC Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvurmuş ve ortaya çıkan değerlendirme sonucunu kabul etmişse; parasını öder malın gerçek sahibi olursunuz…
Bunu yapmadığınız sürece oturduğunuz yerin ‘Bir gün altınızdan kayması’ söz konusudur…
İşte o yüzden bu konuyu ciddiye alalım ve komisyonu çalıştırmaya başlayalım…
Çıkış yolu budur…
Hasan Nuri 1 Hafta Önce
Sayın KKTC Liderlerimizin her ikide bir yapmış oldukları Azerbaycan ziyaretlerini Askıya mı almışlar acaba ? Hani AB toprağı KKTCyi Üç Ülke Bir millet dediğimiz Azerbaycan Tanıyacaktı ? Hani Kardeş Ülke Azerbaycan’dan KKTCye Direk uçuşlar başlayacaktı ! Yıllardır bir netice alamadığımız Bakü’ye yapılan uçaklar dolusu harcamalarımıza yazık olmadı mı yani ! Kazakistan Pakistan Özbekistan’na ne oldu ki Kardeş Ülke KKTCyi kesin olarak artık tanımıyorlar acaba ! Gana Rusya ve Kardeş Ülkeler Hani KKTCde Elçilikler açacaklardı ‘ KKTCyi halen Tanıtamayan becerikli Liderlerimiz bu kadar başarısızlar mı yani ? Neden AB’nin onlarca milyon Euro yardımlarını KKTC devletine ve maliyesine verilmiyorlar acaba bilen var mı ? Avrupa’ya İhracatımız ile Siyasi İlişkilerimizin sıfırlanması Nedeni KKTCnin ta kendisi değilmidir yani bu gerçekleri neden haykıramıyoruz acaba ? Girne’yi İskeleyi ve Bafray’ı LasVegas yaptığımız gibi Maraş’ı açıp da ne zaman Singapur yapacağız söyleyin Sayın Dış işlerine bakanımız ! AB toprağı Kıbrıs’ta KKTCyi ayrı bir Cumhuriyet yaptıktan sonra altımızdaki Rum Mallarının bedelini Cevizcinin çuvalından nasıl ödeyeceğimizi bilenimiz var mı acaba ? Tutulacak yeri kalmayan KKTCyi getirdiğimiz noktada AB Pasaportlularımız hariç Geriye Kalanlarımızın Geleceği ne olacak Sorusunu gerçekten bilenimiz mi var ? Bugünümüzü kurtaran Yüce meclisimiz Yarınımızı Kurtarabilecek mi acaba ? FOR ever TRNC ‘ KTFD gibi Tarihin Sayfalarında kaybolmayacak da ne olacak yani ? Mevcut KKTC ile şayet Gelecek var ise Buyrun Lütfen bizlere Gerçekleri Söyleyin .
Öz 1 Hafta Önce
K/Türklerin ortak zayıf bir Kıbrıs devleti ve kuvvetli iki toplum devleti demek olan federasyon Kıbrıslı Türklerin ideali olabilir de, Türkiye’deki siyasilerden hangisi buna evet der? Böyle bir anlaşma ‘ Kıbrıs’ı satma!’ anlamında anlaşılmaz mı? Türkiye üzerine büyük bir baskı olmadıkça, toprak düzenlemelerini de içeren bir anlaşma beklemek hayaldir. Hele TMK nu ile Rumlara para vermek aptallık olarak da algılanabilir. Türkiye’de adalarda, İstanbul’un en kıymetli yerinde Rumlara ait terk edilmiş veya ettirilmiş Rumların mallarına, çeşitli oyunlarla el konulmamış mıdır? KKTC de iskele’de Tatlısu’da ve diğer yerlerde verilen imarların amacı da yasal koçanların içinden çıkılmaz hale dönüştürmek değil midir? Büyük devletlerden bir baskı yoksa, kimse bir anlaşma beklemesin. Kıbrıstaki statüko ‘ Böyle gelmiş, böyle gider.’