Diyalog Gazetesi
2016-03-21 08:35:11

İki büyük korku ve tarihi sorumluluklar

Reşat AKAR

rakar@diyaloggazetesi.com 21 Mart 2016, 08:35

Kıbrıs’a bir ‘Rum adası’ gözüyle bakan, Türkiye’yi ise kapı dışında tutmaya özen gösteren Avrupa Birliği’nin yaptıklarını doğru tahlil etmeliyiz...
Sözde insan haklarının savunucusu olan bu birlik, 2004 yılında bizlere yalan söyledi...
Verilen vaadlerin hiçbirini yerine getirmedi...
Annan Planı’na “hayır” diyen tarafın cezalandırılacağını söylediği halde, bunun tam tersini yaptı...
“Hayır” diyenleri tam üye yaparak, milyarlarca Euro’luk yardımda bulundu...
Bizlere ise sıkıla sıkıla, 12 yılda 350 milyon Euro gönderdi...
Hepsi bu kadar...
Gelelim son günlerde yapılanlara...
Türkiye ile mülteci krizinin yanı sıra başlıkların açılması konusunu ele alırken, Rum tarafının vetosuna boyun eğildi...
Türkiye’ye “Ya yükümlülüklerini yerine getir, ya da başlıklar açılmaz” diyen Rumların yanında yer aldı...
Rum Hükümet Sözcüsü Hristodulis’in itirafına göre, ilk defa 27 AB üyesi ülke Rumların ‘vetosuna’ destek verdi...
Ve başlıklar açılmadı...
İkinci itiraf Anastasiadis’i saraya taşıyan DİSİ partisinin lideri Neofitu’dan geldi...
Neofitu, 2 stratejik hedef üzerinde durduklarını ve bu konularda başarılı adımların atıldığını söyledi...
Birincisi; AB’nin, Kıbrıs konusunda katalizör rol oynaması, diğeri; Rum liderinin, Kıbrıs meselesini doğrudan Türkiye ile müzakere etmesi...
“Türkiye ilk kez doğrudan masaya geldi... Yıllardır istediğimiz bu değil miydi” diyen Neofitu; esas muhataplarının Türk hükümeti olduğunu belirtti...
Gerçekten yıllardan beri istedikleri, Kıbrıs konusunu Türkiye ile müzakere etmekti...
Kıbrıs Türk liderliğini dışlayarak sonuca gidebilme hayaliyle yaşadılar...
Bunca yıl bizlerle herhangi bir anlaşma yapmamalarının ana nedeni ‘uzun vadeli mücadele’ stratejisidir...

Bundan sonra ne olacak?

Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin müzakereleri bundan sonra da sürdürmeye devam edecekler...
Mart ayında sadece 2 görüşme ayarlandı...
Nisan’da ve Mayıs’ta kaç kez görüşeceklerini göreceğiz...
Ama onlar, çözüm öncesinde bir miktar Türk askerinin adadan çekilmesi ve Maraş’ın açılmasına ilişkin tezlerinde ısrar edecekler...
Hatta limanların açılması için AB’nin daha çok baskı kullanmasını sağlayacaklar...
Türkiye’de bombalar patlarken, Kıbrıs meselesinin nasıl şekilleneceğini üç aşağı, beş yukarı kestirmek mümkün...
Kuşkusuz Türkiye; Rumların her istediğine “evet” demeyecek...
Ama ciddi baskılarla karşı karşıya kalacak...
Limanların açılması halinde, zaten bizimle müzakere etmelerine gerek kalmayacak...
Kuzeyin ekonomisi tamamen güneye kayacak...
Ve böylesi bir gelişmenin gündeme gelmesi halinde, bunun en büyük sorumlusu “Verelim de kurtulalım” düşüncesinde olanların yanı sıra kafasını kuma sokmuş KKTC’nin diğer siyasileri olacak...
Ayrıca; hayal aleminde yüzen bizdeki ekonomik örgütler...
Başta Ticaret Odası...

İki büyük tehlike

Gelinen noktada Kıbrıslı Türkleri bekleyen 2 büyük tehlikeye dikkat çekmek istiyorum...
Bu konuda başta Sayın Cumhurbaşkanı ile hükümetin ve parlamentoda temsil edilen tüm siyasilerin tarihi sorumlulukları vardır...
Birinci tehlike; Türk askerinin tamamen çekilmesi ve garantörlüğün sulandırılmasıdır...
Rum tarafı, çözüm öncesinde Yunanistan, İsrail ve Mısır ile ‘Ortak Savunma Anlaşması’ yaptığı için, çözümden sonra meydana gelebilecek herhangi bir durum karşısında birlikte hareket edebilecekler...
Ayrıca bu anlaşma sayesinde Yunanistan her zaman için Kıbrıs’ta olacak...
‘Ortak Savunmanın’ başka türlü bir izahı olabilir mi?..
Peki, Türk askerinin durumu ne olacak?..
KKTC Meclisi neden bu konuda bir yasa geçirmiyor?..
Belirli bazı bölgelerde güvenliğin Türk askerine devredilmesini öngören bir yasa neden hazırlanmıyor?..
UBP’si, CTP’si, DP’si ve diğerleri; Kıbrıs Türk halkının can ve mal güvenliğini hiç mi önemsemiyor?..
Bu konuda parlamentodaki tüm siyasi partilerimizin gerçekten tarihi sorumlulukları vardır...
Bu sorumluluğu yerine getirmemeleri halinde, ileride meydana gelebilecek tüm sıkıntılarda ne tür acıların yaşanacağını şimdiden hesap etmelidirler...
Gelelim ikinci büyük tehlikeye...
Mayıs’tan önce çözüme hazır olduğumuzu söylüyorduk...
Diyelim ki Haziran’da veya Temmuz’da referandum yapıldı...
Ve her iki taraftan da “evet” çıktı...
Bu ülkede ‘Tek Merkez Bankasının’ olmasını kabul ettik mi?..
Tek Merkez Bankası olduğu zaman, Türkiye’nin, kuzeydeki devletçiğe para transferi yapabileceğini mi düşünüyoruz?..
“Evet yapabilecek?” diyen varsa, lütfen Rum Merkez Bankası Başkanı’nı veya Rum Maliye Bakanı’nı yanına alarak derhal bir basın toplantısı yapsın...
Onları dinlemek istiyoruz...
Ama ne yazık ki; tek Merkez Bankası olduğu zaman Türkiye’nin, bir AB ülkesine doğrudan para yardımı yapmasının yolları tıkanacak...
O zaman, kamu ve emekli maaşları nasıl ödenecek?..
Binlerce insanın durumu ne olacak?..
Bu konularda boşuna endişe ettiğimizi ve yanıldığımızı düşünenler olabilir...
Bizleri ikna edici açıklamalar yapmaları halinde yanlışları düzeltmek boynumuzun borcudur...
Bizler bu ülkede kalıcı barışı Rumlardan daha çok istiyoruz...
Ama hem parasız, hem de güvenlikten mahrum bir yaşamı öngörüyorsa bu çözüm “Dur bakalım” deme hakkımız vardır...
Her zaman için önceliğimiz kendi insanımızdır...
Sağcısı da, solcusu da bu ülke de yaşayan herkesin güvenliği, huzuru ve mutluluğu önceliğimizdir...
İşte o nedenle şimdilik sadece ‘2 büyük tehlikeyi’ gündeme getirmek suretiyle, vakit geç olmadan önlem alınmasını öneriyoruz...
Fazla zamanımız yoktur...
Bugünden harekete geçmeliyiz...

Yorumlar (2)

Bayar Rahmı 9 Yıl Önce

Hocam görüşlerinizi paylaşır ve endişelenirim . KKTC halkının sesiz kalması hiç hayıra alamet değil. Allah Kıbrıs Türk'üne en hayırlısı ne ise olsun derim .

Özcan Özdemir 9 Yıl Önce

Reşat bey, Dilinize yüreğinize sağlık...

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.